Sayfalar

15 Mart 2011 Salı

Sordular cevapladım- Mim içerir

Sevgili kitap Cadısı beni mimlemiş. Şöyle ki bazı sorular sormuş ve cevaplamam gerekiyor. Şimdi sorular gelsin lütfen.

Hayalinizdeki meslek nedir?
Hayalimdeki meslek bu aralar kule vinç oparatörlüğü. Öyle makinelerle falan işim olmaz da benimkisi onlara karşı romantik bir sevecenlik.

Kışın sürmeyi en sevdiğiniz parfüm nedir?  
Parfüm değil de Johnsons Baby kolonyasının oceans'ını seviyorum ben.  

Çay mı kahve mi? Kaç şekerli? Sütlü/Sütsüz?
İyi bir çaydanlıkta kıvamında demlenmişse ve "çay veya kahveden birini seç." diyorlarsa çay derim. Zira biliyorum ki böylesini bulmak benim şartlarımda oldukça zor.  
Çay: Demli, şekersiz.
Kahve: Türk kahvesiyse sütsüz, sade. Filtre kahveyse sütlü, şekersiz. (Guatemala kahvesi tercihim.) Kapiçino, ekspresso, amerikano, latte, mocha gibi kahveleri sevmiyorum. Zira her şu kahve çok güzel diyen için tek tek tattım ve anında onlardan vazgeçtim. Kahve dediğin ya köpüklü ya demlenmiş olacak.

En en en önemli makyaj hileniz?
Ay öyle saçma sapan hilelerim var ki anlatmasam daha iyi. (Pas!)   

Tam şu an kucağınıza bir cin düşseydi ve 3 dilek hakkınız olduğunu söyleseydi, ne dilerdiniz?
- Türkiye turunu gerçekleştirmeme yardım eder misin? (Öyle! Cinlerimle kibar konuşurum ben.)
- Türkiye turumu gerçekleştirirken parasal sıkıntı çektirme.
- Babaannem "Unutma Beni" dizisini unutsun. Öyle bir dizi yokmuş asla var olmamış gibi davransın.
Not: Eğer bu dileğimi gerçekleştiremezsen dizinin adını "İlkay'ın burnu" olarak da değiştirebilirsin. (Merak edenler netten dizideki ilkay'ın burnunu google görsellerden baksın.)

Kahvaltı, öğle yemeği, akşam yemeği veya tatlı. Bu öğünlerden ömrünüz boyunca yalnızca bir
 tanesini seçmek zorunda kalsaydınız, hangisi olurdu?   
Öğlen yemeği tabiki. Tek öğün felaketini en katlanılabilir kılan şey öğle yemeği olurdu herhalde.

Eğer Hello Kitty olsaydınız, kurdelanız ne renk olurdu?  
Mor tabiki :)

Eğer ömrünüz boyunca yalnızca bir tane takı takma seçeneğiniz olsaydı, bu ne olurdu? 
Yüzük, yüzük, yüzük! 

Sahip olmak istediğiniz yetenek nedir? 
Telapati kurabilmek isterdim.

Bitince almaya devam edeceğiniz kozmetik ürünü?
Cilt temizleme ürünleri. Rimel ve siyah göz kalemi.  

Neden blog tutmaya başladınız?
Yaz düğünlerinin verdiği felaket psikolojiyi bir an önce atlatabilmek için. ( Ve şu işe bakın ki, işe yaradı.)

Eğer geleceği görme şansınız olsaydı, görmek ister miydiniz? Evetse, tam olarak neyi görmek isterdiniz?
Asla görmek istemezdim. Başını sonunu bildiğin bir şeyden ne derece zevk duyabilir ne derece heyecanlanabilirsin ki?

Gizli ünlü aşkınız kim? (Fotoğraf koyun!)
Gizimiz mizimiz kalmadı yeminle var ya. Peki tamam söylüyorum. "Aamir Khan" "Dünyanın küçük yıldızları" filminde bayılmıştım bu adama.

8 Mart 2011 Salı

Öğretmen olmadan öğretmen oldum geçen cuma

Alttan dersleri olan tembel bir öğrenci olduğumdan staja salı yerine biricik boş günüm olan cumaları gidiyorum bu dönem. Güzel oluyor haftanın son günü staj. Hoca yorgun oluyor böylelikle sınıfı daha rahat teslim ediyor. Hocamın biraz kontrolü elinden bırakamama sorunu var da. Neyse bu hafta kadının hastalanacağı tutmuş ben de yer yön özürlüsü biri olarak başka bir yoldan okula giderken gene yolu karıştırdığımdan staja geç kalmıştım. Yolda telefon etti. "Ben çok hastayım sınıfı sana bırakıp hastaneye gideceğim." diye. Telefonu kapattım acele acele okula yürüdüm.

Neyse işte ben geldim hoca gitti. Kaldım mı baş başa çocuklarla. Şimdi eskiden olsa yardıma ihtiyacım olduğunda daha hocaya seslenmeden yanımda biterdi. Ama resmen bu sefer tüm sorunları kendi başıma halletmem gerektiği dan dan diye kafama vurdu adeta.

"Evet çocuklar oyuncakları toplayalım." dedim önce diaframımı olabildiğince şişirdikten sonra. Düşünün sesim gürdür benim ama o serbest zaman curcunasında sesi duyurmak çok zor oluyor. Tamam planım önümde hazır, yapacaklarım belli, ne olur ne olmaz yedekte de etkinliklerim oyunlarım hazır ama yetmiyor be anam babam. Bebeleri sıkmadan bir etkinlikte tutmak yetmiyor. Bir ama resmen iliklerimi sömürüyorlar gibime geldi. Bir yandan gülümseyerek "efendim ayşe, fatma, zeki, mehmet." diyorum bir yandan da aklımdan "Sizi hain yumurcaklar, sizi kaşık arsızları, bre mendeburlar, kan emiciler..." diye verip veriştiriyordum ki dedim ne oluyor bunlar daha çocuk. Hemen zoru görünce karşındakilere düşmanlık besliyorsun.

Ama anlayın bir yanda sürekli şikayet eden, ağlayan, kalemim, pritim kayboldu diye sızlanan bebeler; bir yanda günlük planını uygulamaya çalışan ben. Valla ahanda burada söylüyorum siz ne eli öpülesice, ne önünde eğilesice yaratıklarsınız ana sınıfı öğretmenleri. Yalnız başına sınıfı idare etmek, çocukları eğitmek hiç de kolay bir şey değil. Hayır konuşmaktan susuyorsun, tuvaletin geliyor da bir beş dakika sınıfı boş bırakıp çıkamıyorsun ki anasını satayım. İki dakika mutfağa gidip yemek ne zaman diye soruyorsun bir de bakmışsın ki köşede bir çocuk diğerinin boğazına sarılmış. Ben, stajer öğretmen hazretleri de zaten idealislik bozuntusu. Günlük planı tam olarak uygulayacağım derken çocuklarla iplerimiz sayemde iyice gerildi, sormayın. Hatta bir ara çocuğun teki koluma bir şaplak yapıştırıp "sana küstüm gelmeyeceğim bir daha okula." bile dedi. Çocuklar zaten fena kışkırtıcı. "Aaa öğretmene vurduu!" diyorlar. Şaplağı boşver de asıl bu yakınmayı duyunca başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Dokunsalar ağlayacaktım. Resmen kötü öğretmen olmuştum!

Ama günün daha sadece yarısı geçmişti ve yılmamam gerekiyordu. Çok koşmuş çok yorulmuşlardı. Önce gözlerini kapattırıp bir rahatlama çalışması yaptırdım ardından bir şarkılı oyun sonra da masal okudum. Hiç güzel masal okuyamadığımı biliyordum aslında. Ancak yapacak bir şey yoktu en sakin çalışma buydu şu anda. Ama garip bir şey oldu. Artık ne kadar "Kötü öğretmen oldum ben." diye düşünüp masal güzel olsun diye kastıysam kendimi artık çocuklar etrafımda yarım ay oldular resmen. Hepsi yavaş yavaş sandalyelerini yanıma yaklaştırmış çıt çıkarmadan beni dinliyorlar. Soru sorarsam hepsinin parmakları havada. Masalla ilgili ne sorsam cevaplıyorlar. İşte zaten sınıfı tam olarak etkilemem o anda başladı.

Bazı öğretmenler karizmalarıyla, bazıları otoriteleriyle, bazıları sevecenlikleriyle, bazıları da şebeklikleriyle sınıfı etkilerler. Bu güzel bir şey mi bilmiyorum ama ben şebek kategorisine giriyorum galiba, anladım. (Gülme bak!) Masal okurken sesimi değiştirerek karakterleri konuşturdum ya bunu o zaman beni pür dikkat dinlerlerken farkettim aslında. Sonra zaten başka bir faaliyete geçmem gerekiyordu. Kitabın kapağını kapattım hala kalın sesli karakter gibi konuşmaya devam ederek konuşmaya devam ettim. Ama iki kişilikliydim burada artık. Kalın sesli cadı öğretmenle, titrek sesli çocuk öğretmen. Biraz bunun doğaçlamasını yapıp faaliyete geçeceğimizi anlattım. Sonra da başlayalım mı diye bağırdım. Çocuklar kocaman bir OLUR dedi. Bir daha dedim Yine OLUR dediler sonra bir daha yapalım mı ve yine kocaman bir OLUR. Ben bunları yapıyorum ya içimdense koskocaman bir Ohh! koyveriyorum bir yandan. İşlem tamamdı. Çocuklarla ilişkim sonunda düzelmişti. Gün bitene kadar ara ara bu cadı ve çocuk öğretmenleri tekrarladım ve acayip bir randıman aldım. Evet ben şebek öğretmenim ve bununla da övünüyorum oldu mu! Tabi uzun vade de bu ses değiştirmeler eskir. Yeni numaralar geliştirmem gerekiyor.

Ya inanır mısınız sınıfın en sorun çıkartan iki öğrencisi bile "Cadı öğretmenim bir bakar mısınız?" diye ciddi ciddi bana sorular soruyorlar. Beni muhattap alıp ne dersem yapıyorlar. Bir tane çocuksa sen güzel öğretmensin, hep gel bile dedi.

Son olarak daha öğretmen olmadan böyle öğretmensiz bir sınıfı idare etmek hakkaten çok iyi oldu. Nerdeyim, ne yapmam lazım, gelecekte beni ne gibi dert, sorumluluk ve eğlence bekliyor hepsini görmüş oldum.

Evet, Mutluyum, huzurluyum.

3 Mart 2011 Perşembe

Evet, herşeye rağmen yazmaya devam!


Yurttaki oda arkadaşımızın doğum gününü kutladık bugün. Yanda gördüğünüz üzere odanın en yaşlısı olarak muz doğruyorum. Bu da yurt-kur'un meşhur mavi masası.   Ahanda onlarda benim ellerim. Parmaklarımdaki sürüp hemen kazıyarak şekil verdiğim ojelere dikkat etmezseniz sevinirim. Öyle dışarıda dolaşmadığıma emin olabilirsiniz. Zira yurtta insanlar sıkıntıdan tuhaf tuhaf bir sürü şey yapabiliyor.


Çok fenayız biz var ya. Kızın uykusu varmış, hastaymış, kendini iyi hissediyormuş falan demeden zorla yatağından kaldırdık doğumgünü çocuğunu. O mum üflenecek başka yolu yok. Pastayı iki arkadaş gelirken getirdi bizde yemeğe kadıköydeki makarnacıda yediğimizden yemek fişlerimizle kola meyve aldık. Masayı güzelce düzenledik. Yemekhaneden bir arkadaş iki tane tabak da kaçırdı. Marketten aldığımız peki pastaya mumları diktik. Yedik içtik eğlendik. Sonra da kendi bencil zevkimizi tatmin ettikten sonra hasta kızımız geri yattı.





Ranzamın tavan kısmının resmini gösteriyorum şimdi de size. Artık kitaplarımı nereye koyacağım diye bir derdim yok. Demirlerin arasına sıkıştır yeter. Çok eğlenceli ya.



Not :Blogger tekrar mı açıldı anlamadım. Gündüz mahkeme kararıyla erişim yasaklanmıştır derken şimdi tekrar girilebiliyor. Allah allah!

2 Mart 2011 Çarşamba

Bloguma dokunma!

yedi buçuk aydır var bu blog. daha önümüzdeki temmuz doğum gününü kultayacaktım blogumun. Ulan annem daha yeni yeni keşfetmişti yazılarımı da "güzel yazıyorsun kızım benim" diye pohpohluyordu beni. Şurda iki içimizdekileri boşaltıp rahatlıyor, dünyaya açıldığımızı sanarak kendimizi bir b*k sanıyorduk. Şimdi iş mi senin bu yaptığın digitürk. O zaman oldu olacak tüm interneti yasaklayalım tam olsun madem. Eee bir sürü korsan film, müzik paylaşan site var. Sonra çocuk pornosunu da unutmamak lazım. Ee atatürk'e peygamber'e hakaret siteleri de vardır bir yerlerde kesin. Ulan bir sürü ahlaka mugayyir site fink atıyor etrafta. Şimdi sadece bu sitelere bakıp "Aa, pandoranın kutusuna dönmüş burası kapat kapat!" deyin oldu olacak. He bu arada önemli haber siteleri, sevimli bloglar, vikipedi felan da kapanacak ya dert etme. Kötülüğü engelledin ya sen ona bak.