Sayfalar

27 Ağustos 2011 Cumartesi

Kasiyer Oldum

Bir markette kasiyerlik işine gireli tam on bir gün oldu. Sonuçta evde boş boş oturmaktan sıkılıyordum. Kpss'den de yüksek almamıştım ki zaten atanamadım da. Ben de yaklaşık bir buçuk ay öncesinde yaptığım bir iş başvurusundan gelen çağrıyı değerlendirdim. Sonuçta çalışıyorum. Market işi harbiden yoğun. Zaman zaman yorgunluktan eve sürünerek geliyorum. Annem onca okuduğum fakülteden sonra bu işte çalışmama hala çok sinir oluyor. Özel sektörde çalışmak kolay mıymış? "Dünyanın kaç bucak olduğunu göreceksin." diyor. Halbuki annem bilmiyor ki bu dünyanın kaç bucak olduğunu öğrenmeye gerçekten de can atıyorum. Düşünsenize şu yaşıma kadar tek bildiğim şey öğrencilik yapmaktı, o da baydı zaten. 

"Harbiden yahu çalışmak nasıl bir şey." Çalışmak yorucu bir şey. Ama, tamam kabul ediyorum zaman zaman özellikle laf anlamayan müşterilere papaz olsam da, market çok eğlenceli bir yermiş yav. Ne bileyim, bir kere akşam eve iş getirme gibi bir derdin yok. Öğrenciliğimiz okul dışında ödev yapmakla ya da ödevi ne zaman yapsam diye düşünmekle geçiyordu. Sürekli bir zihin çalıştırma gibi bir derdin de yok. Kasaya dikkat et. Açık çıkarma yeter. Yılların verdiği zihin sıkışmasını en sonunda rahatlattım bu iş sayesinde. Artık eve geldiğimde daha rahat yazı yazıyor daha rahat kitap okuyorum. Hiç bir şey zihnimi meşgul etmiyor.

Şimdilik bu zihin boşaması güzel şey. Ama yine de uzun sürmez. Bakalım gelecek ne getirecek?

15 Ağustos 2011 Pazartesi

Yurdumdan Çakal İnsan Manzaraları No: 1


Amcamın kızının düğünü için gittiğimiz Kırşehir'de nasıl susuzluktan kırılıyoruz. Tabi alışmış herkes orada çeşme suyuna ya bizim gibi hazır su içicilerinin hali nanay. Ne ayıp olmasın diye dışarıdan su alıp içebiliyor ne de çeşmeyle yıldızımız barışıyor. Kuruduk anlayacağınız. Tabi biz böyle kara kara düşünürken sular kesilmesin mi? Benim hemen gözlerde şimşekler çakmaya başladı. "Ben bakkala gidip su alayım." diye attım kendimi ortaya. Ama yani siz de anlayın canım. Olacak iş mi? Gelinin başını yapmaya eve kuaför gelmiş, bir ikram edece soğuk suyumuz bile yok(!) Bakkal da uzakmış ya olsun. Hedefe giden yolda bir kaç damla terin lafı mı olur? 

Çıktım yola, az gittim, uz gittim, dere tepe yol gittim, azıcık yolu karıştırıp geri döndüm, başka bir tepeden uz gittim ve ufukta yeşil badanalı caminin karşısındaki o bakkalı gördüm. "Hanimiş de benim bakkalım, aman da aman, gel bakalım. Nasıl şirin, nasıl munis şeysin sen öyle." diyerek daldım bakkala. Aman allahım bulaşık deterjanlarının sıra sıra dizildiği sevimli reyonun hemen aşağısında, yerde beş litrelik kaynak suları durmuyor mu? Yavaş ve emin adımlarla hedefime doğru ilerledim. Suları incelemeye başladım. İki farklı marka vardı. Birinin ne olduğunu bilmiyordum. Herhalde Kırşehir yöresinden çıkan kaynak suyu olmalıydı. Ona bulaşmadım. "Şimdi içimini bilmediğim suyu alıp da çeşme suyunu aramayalım." dedim kendi kendime. Daha bilindik markaya, "Saka Su" ya yöneldim. "Gel bakayım annene" dedim, aldım elime şişeyi, parasını ödeyip çıktım. Tekrar yola koyuldum. 

Yürürken "Aman pek bir ağırmış. Bir buçuk litreliklerden iki tane mi alsaydım yoksa." diye soluklanmak için durdum. Gerçi hala suyumun güzelliğinden, tatlılığından vazgeçmiş değildim. Ama bir terslik var gibiydi. Böyle tarifi imkansız bir huzursuzluk. Kapak ne tuhaf demeye de o ara başladım zaten. "Manyak lan bunlar, insan kapağa kendi markasını koyar 'Damla' değil." diyordum ki ampul yanıverdi.  Leynnnn... diyerekten okkalı bir küfür savurdum. Çömelip şieşeyi iyice incelemeye başladım. Tutma yeri mavi değil turuncuydu mesela. Zihnimde tarama yapmaya başladım. Turuncu turuncu turuncu... Ana! Bu Seğmenler marka suyun rengi değil mi? Sonra kapağı çevirmek aklıma geldi. Peehh, emniyet şeridi falan hak getire. Allahım yarabbim nasıl kan sıçradı beynime. Şerefsiz bakkala bak hele. Biz terkos suyu içemediğimizden kaynak suyu alıyoruz, adam bize çeşme suyunu kakalıyor. Artık evde su bekleyenleri falan unuttum doğru bakkala gittim. "Amca!" dedim sinirli sinirli "ne bu?" Adam ya anlamadı ya da anlamamazlığa yattı. Tekrar ettim lafımı. Ardından da şişeyi gösterdim. Açıklamasını istedim. Yahu olaya bak. Şişe saka, kapak damla, sap seğmenler. Bakkal, pişkin, sanki yaptığı çok normalmiş gibi  "He, o mu- dedi- Yengen evden doldurmuştu, oraya mı karışmış?" Ulan bakkal! Ulan bakkal! "Ben bunu değiştireceğim." dedim sinirli sinirli artık. Sonra gittim şişeleri tek tek inceledim. Kapağı en emniyet şeritli olduğuna kanaat getirdiğim, az önce beğenmediğim yöresel kaynak suyunu alıp çıktım. 

Tabi evdeki insanların beni ne şekilde beklediğinden hiç bahsetmeyim bile.

2 Ağustos 2011 Salı

Aylak Kız

Tüm sülale benim kariyerim için endişedeler. Herkes kendi kafasına göre bir iş planı çiziyor. Tabi bana soran yok. Hoş benim de onlara "Sizce ne yapmalıyım?" diye sorduğum yok.

Ortak kararları tabiki öğretmen olmam. ("Öğretmen olmayacaktın da neden okudun onca yıl?") Yalnız kpss'den düşük aldığımdan dolayı (İlk başlarda çalışıyordum ya sonraları öğretmenlikten soğuduğumu fark ettim ve bıraktım. Şimdiyse olsam mı acaba, diyorum. Off, kafam çok karışık.) özel okulda mı çalışmalıyım, yoksa ücretli öğretmenlik mi yapmalıyım ya da annemin dizinin dibinde oturmalı ve yeniden sınava mı hazırlanmalıyım? Bir tek halam beni serbest bırakmış durumda. "Senin derdin belli, para kazanıp gezmek. Hangi mesleğe girersen gir seni elde tutamayacağız zaten." diyor. Bu arada halamın eşi de alttan altta 26'ıncı tercihi yapıp bahtıma neresi çıkarsa oraya gitmemi söylüyor. Ve ekliyor. "Herkesin hayatı tehlikede. Hatta şurada otururken benim bile. Öyle bir yeri beğenmemek olmaz." (Haklı mı acaba?) Annemse sürekli bana evde bir oda ayırma peşinde. Zira istanbul'a gittiğimden beri bir odam yok. "Anne- diyorum- dur, daha nerede hangi şehirde çalışacağım belli bile değil." Bazen de kendisine "Anne amcamlar seni yalnız bırakmamam konusunda uyarıyorlar." diyorum. "Bakma sen onlara-diyor- ben sizi böyle yetiştirmedim ki. İnsan evlenince zaten yeni hayat kuracaksa neden bu bekarlardan esirgensin ki." Ama yine de inatla oda yapmakta kararlı. Aslında biliyor musunuz o kadar kitabı, ıvır zıvırı yanımda taşıyamayacağıma göre bırakın da bir odam olsun değil mi? Tatillerde gelip sığınabileceğim.

Bu arada sen ne yapmak istiyorsun dediğinizi duyar gibiyim. Valla kafam öyle karışık ki kimseyi ne dinliyor ne anlıyorum. Şu aralar aklımda sadece aylaklığımın keyfini çıkarabilmek var. Hoş düğündü, tek ders sınavıydı, ramazandı, daha pek bu konuda başarılı olduğum söylenemez. Neyse bakalım gelecek ne gösterecek?