Amcamın kızının düğünü için gittiğimiz Kırşehir'de nasıl susuzluktan kırılıyoruz. Tabi alışmış herkes orada çeşme suyuna ya bizim gibi hazır su içicilerinin hali nanay. Ne ayıp olmasın diye dışarıdan su alıp içebiliyor ne de çeşmeyle yıldızımız barışıyor. Kuruduk anlayacağınız. Tabi biz böyle kara kara düşünürken sular kesilmesin mi? Benim hemen gözlerde şimşekler çakmaya başladı. "Ben bakkala gidip su alayım." diye attım kendimi ortaya. Ama yani siz de anlayın canım. Olacak iş mi? Gelinin başını yapmaya eve kuaför gelmiş, bir ikram edece soğuk suyumuz bile yok(!) Bakkal da uzakmış ya olsun. Hedefe giden yolda bir kaç damla terin lafı mı olur?
Çıktım yola, az gittim, uz gittim, dere tepe yol gittim, azıcık yolu karıştırıp geri döndüm, başka bir tepeden uz gittim ve ufukta yeşil badanalı caminin karşısındaki o bakkalı gördüm. "Hanimiş de benim bakkalım, aman da aman, gel bakalım. Nasıl şirin, nasıl munis şeysin sen öyle." diyerek daldım bakkala. Aman allahım bulaşık deterjanlarının sıra sıra dizildiği sevimli reyonun hemen aşağısında, yerde beş litrelik kaynak suları durmuyor mu? Yavaş ve emin adımlarla hedefime doğru ilerledim. Suları incelemeye başladım. İki farklı marka vardı. Birinin ne olduğunu bilmiyordum. Herhalde Kırşehir yöresinden çıkan kaynak suyu olmalıydı. Ona bulaşmadım. "Şimdi içimini bilmediğim suyu alıp da çeşme suyunu aramayalım." dedim kendi kendime. Daha bilindik markaya, "Saka Su" ya yöneldim. "Gel bakayım annene" dedim, aldım elime şişeyi, parasını ödeyip çıktım. Tekrar yola koyuldum.
Yürürken "Aman pek bir ağırmış. Bir buçuk litreliklerden iki tane mi alsaydım yoksa." diye soluklanmak için durdum. Gerçi hala suyumun güzelliğinden, tatlılığından vazgeçmiş değildim. Ama bir terslik var gibiydi. Böyle tarifi imkansız bir huzursuzluk. Kapak ne tuhaf demeye de o ara başladım zaten. "Manyak lan bunlar, insan kapağa kendi markasını koyar 'Damla' değil." diyordum ki ampul yanıverdi. Leynnnn... diyerekten okkalı bir küfür savurdum. Çömelip şieşeyi iyice incelemeye başladım. Tutma yeri mavi değil turuncuydu mesela. Zihnimde tarama yapmaya başladım. Turuncu turuncu turuncu... Ana! Bu Seğmenler marka suyun rengi değil mi? Sonra kapağı çevirmek aklıma geldi. Peehh, emniyet şeridi falan hak getire. Allahım yarabbim nasıl kan sıçradı beynime. Şerefsiz bakkala bak hele. Biz terkos suyu içemediğimizden kaynak suyu alıyoruz, adam bize çeşme suyunu kakalıyor. Artık evde su bekleyenleri falan unuttum doğru bakkala gittim. "Amca!" dedim sinirli sinirli "ne bu?" Adam ya anlamadı ya da anlamamazlığa yattı. Tekrar ettim lafımı. Ardından da şişeyi gösterdim. Açıklamasını istedim. Yahu olaya bak. Şişe saka, kapak damla, sap seğmenler. Bakkal, pişkin, sanki yaptığı çok normalmiş gibi "He, o mu- dedi- Yengen evden doldurmuştu, oraya mı karışmış?" Ulan bakkal! Ulan bakkal! "Ben bunu değiştireceğim." dedim sinirli sinirli artık. Sonra gittim şişeleri tek tek inceledim. Kapağı en emniyet şeritli olduğuna kanaat getirdiğim, az önce beğenmediğim yöresel kaynak suyunu alıp çıktım.
Tabi evdeki insanların beni ne şekilde beklediğinden hiç bahsetmeyim bile.