Sayfalar

23 Mart 2016 Çarşamba

Yok Yok En iyisi Yeşil Soğan

Anladım artık, ben bitki yetiştiremiyorum. Benim asla bitkili bir evim olmayacak. Misal, suya koyduğum nanelerim asla çimlenmedi. Sonra çok arsız denilen semiz otları biraz çıkıp pat diye kurudular. Maydonozlar da keza öyle. Bir öğrencim çok tatlı bir cam göbeği hediye etmişti. Bir kaç gün eve götüremedim öylece pencere önünde büyüyevermiş. Alıp eve getirdim, çok değil bir haftada topraktan dala doğru kurumaya başladı. Tabi bitkiyi kurtarayım dedim, tepesinden kopartıp suya koydum ama köklendiremedim. Bakın yeşil soğan yetiştirebiliyorum ama onunla da övünmek komik olur şimdi. Sonuçta soğanı az biraz fazla beklet sebzelikte, salatana doğracak kadar yeşillik elde edersin. 

Şimdi belki dersiniz, toprağın kötüdür, suyu fazla döküyorsundur falan ama yahu suda bile çimlendirme yapamıyorsam... demem o ki benden bir cacık bitkici olmaz.

Not: Cuma günü okulda çocuklarla pamukta fasülye çimlendireceğiz. Umalım da benim kör talihim çocuklara geçmesin.

14 Mart 2016 Pazartesi

İçimdeki Kütüphaneden Bildiriyorum

Evet biliyorum, adımı "Kitap Gibi Kız" koydum ama doğru düzgün hiç kitaplardan bahsetmiyorum. İşte şimdi bunu bana soran, sormayan herkes için böyle bir yazı geliyor. Sevdiğim yazar ve kitaplardan bir kuple anlatarak başlıyorum.

Bir kere blogu düzenli takip edenler varsa bilirler, "Orhan Pamuk" hayranıyım. Hiç öyle nobel almış, almamış, siyasiymiş, değilmiş demeden severim. Bütün kitaplarını okudum. Hatta yeni bir kitabı çıktığında haftasında satın alıp okuyorum. Bir kere seviyorum adamın yazı tarzını. Anlattığı olaylar ne olursa olsun hep belirli bir mesafeden bakar. Asla seni anlattığı duygunun içine tam olarak sokmaz, sokmak istemez. Doğrusu bu durum benim de işime geliyor. Zira hani şu çok satmış olan duygu yüklü, romantik kitapları ne kadar okumak istesem de çoğundan uzak duruyorum. Çünkü kitapla yaşadığım yoğun duygulardan çok yıpranıyorum, etkisinden kurtulamıyorum. İşte Orhan Pamuk sağ olsun beni asla böyle bir duruma sokmuyor.

Sonra güncellerden Buket Uzuner, Mehmet Murat Somer severim. Eski kitapları olmak şartıyla Elif Şafak severim. Hatta "Bit Palas" kitabını döne döne tekrar okuyabilirim. Ancak bir iki senedir öyle bir yazar keşfettim ki, müthiş, adam müthiş! "Sezgin Kaymaz" Gündelik yaşamlara, öyle fantastik, öyle akıl almaz şeyler katıyor ki nefis. Okur, okur  da daha  çok okumak istersin. Tavsiyem özellikle "Kün" "Sevinç Kuşları üçlemesi" ve "Medet" kitaplarıdır.

Klasik yazarlardan tam bir Peyami Safa hayranıyım. Hatta bir ara nerede ne yazmış, onları bile bulup okumaya çalışıyordum. Pek çoklarının aksine benim favorim "fatih harbiye" ya da "dokuzuncu hariciye koğuşu" değil o kadar da çok bilinmeyen "Şimşek" romanıdır.

Sonra çeşitli ingiliz klasikleri bana çok sıcak gelir. Sanırım bunun sebebi küçükken izlediğimiz türk filmleri. Aşağı yukarı konularını hep ingiliz klasiklerinden aparmış olduklarından bu klasikler bana o kadar tanıdık geliyor ki onları okurken müthiş zevk alıyorum.

Sonra Virginia woolf okumaya bayılırım. Favorim çağlar arası yolculuk yaptırdığı "orlando" kitabıdır. Sonra paul auster severim, poe, agatha christie, sherlock holmes hayranıyım. Hala tam bir Harry Potter takipçisiyim. Truman Capote ile yeni tanıştım, ancak devamının gelmesini ümit ediyorum.

Bunlarla birlikle Alev Alatlı ve Oğuz Atay okumaya çalışıyorum ama pek başarılı olduğum söylenemez.

* * *

Vs. Vs. Vs. Açıkçası yazının sonunun gelmeyeceğini,daha böyle sürüp gideceğini fark ettim. En iyisi burada ara vermek. Başka bir zaman devam ederim. Sıkılmadan okuyana "maşallah boncuğu" ;)

12 Mart 2016 Cumartesi

çamaşırcılar Ve kuaförler

Şu ömrü hayatımda sevmediğim ama gitmeye de mecbur olduğum iki çeşit dükkan var. Allahım
nefret ediyorum onlardan!

İlki kuaförler...

Mutlaka bir önceki kestirdiğin saça bir kulp takarlar. Öyle bir aşağılarlar ki "Allahım öyle paçoz bir saçla aylarca nasıl gezmişim?" diye kendini eziklerken bulursun. Sonra mutlaka "Saçların neden bu kadar yağlı?" diye sorup hemen özel(!) bir şampuan satmaya çalışırlar. Ya da  "Saçın bakımsız kalmış, krem verelim." veya "Saçların çok güzel bozulmaması için bir krem verelim." derler. Yani her türlü keklemeye çalışırlar.
Ah bir de kaş, bıyık aldırma durumları. Resmen bütün mahrem alanın işgal edilir. Üzerine üzerine eğilmeler, yüzüne vuran sıcak nefesler. Hele bir de sigara tiryakisiyse vay haline.

2incisiyse çamaşırcılar...

Bilhassa bir sürü pahalı sütyen markası satanlar. Bunların bir kere elemanlarının çenesi çok düşük olur. Ve müşterinin kilosu, tipi ne olursa olsun her seferinde vücutlarında bir kusur bulurlar. Asla bedeninden rahatsız olmadığını, aksine sevdiğini anlatamazsın onlara. İlla ya toparlayıcı satacaklar ya destekli. Aman da "Bu denediğiniz çamaşır nasıl da güzel oldu. Eskisi gömleğinizin altından nasılda çirkin duruyordu." lafları. Sonra araya mutlaka bir mutlu müşteri anısı sıkıştırıverirler ki değerleri anlaşılsın. Valla oralara girince kaçar gibi alışveriş yapmaya çalışıyorum ama bazen yakalandığım da oluyor. Allah sonumuzu hayretsin!