- Bu sene devlet yurtlarında haftasonu da yemek fişi veriliyor. Çok şükür! Benim gibi parasını erkenden harcayıp bitiren müsrifler için ne bulunmaz bir nimet.
- İnsanlar yurt kaşık, çatallarını odalarına nasıl kaçırıyor, aklım almıyor doğrusu. Kantinin her yerinde görevliler var. Kağıtlar asılı dört bir yanına ,yasak diye. Ama pehh, yurt koridorları bulaşık tabaklarla dolu. Elemanlar yemiş, bir de pişkince koridora bırakmışlar. (Puff, zaten ben lisedeyken kopya da çekemezdim.)
- Ben birisine "benim bünyem sağlam hasta olmam." mı demiştim? Karnım ağrıyor resmen, üşüttüm mü ne?
- Diyorum ki "Bu aralar yurtta ne kadar çok kargosu gelen kız var, anons edip duruyorlar." Meğer Avon, Oriflame siparişleriymiş. Başka ne olabilirdi ki zaten, kız yurdundayız."
- Derste hep hocalara stajdan yakınıp duruyorlar. Neymiş efendim, öğretmenler bunlara angarya iş yaptırıyormuş. Oysa ben bu angarya işlerden büyük keyif alıyorum. Etkinliklerin ön hazırlığını yapmak, öğretmen çocuklara masal anlatırken yapılan faliyetleri panoya asmak, minik eklentilerini yapmak çok hoşuma gidiyor. Galiba bunları yaparken yalnız ve tek başıma kalabiliyorum, ondan hoşuma gidiyor. Bazen diyorum ki okulöncesi öğretmeni olmak yerine sınıfın düzeninden ve angarya işlerinden sorumlu yardımcı çalışanı mı olsam. Off, yok yok, o sınıf benim olmadığı için böyle diyorum ben. Yoksa böyle demezdim. Biliyorum tamam, üstüme gelmeyin!
- Yurtta sessiz olmaya çalışan eleman her zaman daha çok gürültü çıkarır, tecrübeyle sabittir. Abi yurda geliyorsan gürültüye alışacaksın başka yolu yok. Ben mesela sırf uyumak için kendime deniz ve yunus sesli yoga cd'si aldım. Zaman zaman onu dinleyerek uyuyorum. Zaten nasıl bir cd'yse dinlemeye başladığın anda uymaya başlıyorsun.
- Puff, bu aralar okula gitmek hiç istemiyorum.
- İlköğretim binasının kantini kendini yeniledi. Basit, yuvarlak masa ve sandalyelerinin yerine yumuşak koltuklar ahşap masalar, kenarlara köşemli, sırtları yüksek bar koltukları yerleştirdiler. Tavana afilli lambalar avizeler koydular. Hoş oldu olmasına da o koca koca koltuklu masalara bir kişi dahi otursa doluveriyorlar. Sormayın öğle vakti hiç oturacak yer bulamıyoruz. Millet yanına ilişecek tanıdık arıyor sürekli. Zaten kantin okulun ağır abileri, ülkücülerin esas mekanı. Bir de onların kalabalığı... Sinir bozucu harbiden.
- Ülkücüler demişken onların mekanını da tasvir etmeden olmaz şimdi.
Kantinin en baş kısmındaki üç beş masayı parsellemiş durumdalar. Duvarda çerçeveli bir türk bayrağı asılı. Kimse onların yerine oturamıyor. Olur da birileri yanlışlıkla(!) oturursa sonradan gelen kalabalık takım elbiseli, ağır abi grubu için yerlerinden kaldırıveriliyorlar hemen. Bir kere de biz oturmuştuk yerlerine de dik dik bakmışlardı bize. Meğer birazdan o kalabalık gruptan geleceklermiş. Hoş, onlar geldiğinde çoktan masa değiştirmiştik bile. Ama arkadaşımla bir ara özellikle oraya oturup inatla bizi kaldırmalarını bekleyeceğiz. Bakalım biz kalkmak istemeyince ne yapacaklar? Merakla bekliyorum. Herkesin görüşü, inanışı kendine. Asla karışamayız. Ama yani sizce de saçma değil mi? Kantinden bir kaç masanın parsellenmesi, oraya kimsenin oturamaması. Neyse bu konu uzar. Ben en iyisi burada keseyim.
(Bu arada mimlenmişim, aklımda. Onu da bir diğer yazıda yazmayı düşünüyorum.)