Sayfalar

26 Kasım 2011 Cumartesi

Başıma Bir İş Gelecekse: Ankara


İstanbul'da dört sene kaldım, kaç tane yer gezdim başıma bir iş gelmedi de ne gelecekse hep Ankara'da geldi, korkuyorum.

Misal bu yaz koskoca bir otobanda yalnız kaldım. Gecenin bir vakti. Arkadaşın düğününün dönüşünde bizi servisle şehir merkezine bırakacaklardı. "Beni en yakın metro durağına bırakın yeter." dedim, demez olaydım. Servis şoförü, hala neresi olduğunu bilmediğim, bir köprü başında durarak "bu köprüden geç, metro orda." demez mi? Zaten ben iner inmez de gazladı. Köprüye bir baktım ana! Üst geçide kamyon çarpmış girişini mühürlemişler. Kaldım mı ben, gecenin on ikisi, bir otabanda. Artık amcamı aradım. Evi yakındı, gel beni al dedim. Ama neresi olduğunu bilmediğimden "İşte binalar var, yan tarafta koşu yolu var." gibi tariflerden çok geç gelebildi garibim. Hayır kıyafetlerim de hiç öyle işe çıkmış gibi değil ama kime ne ki? Amcam yarım saat sonra anca gelebildi ve benim yemediğim korna kalmadı. Gerçi taksiler de korna çalıyordu ya onların mı müşteri yoksa benim mi yolcu olduğuma karar veremediğimden binemedim de. 

Bu insanları da anlamıyorum he. Hadi ben katilsem, Eskiden tecavüze uğramış ve bu yüzden tüm erkeklerden öcünü almaya çalışan bir seri katilsem, hadi birazdan arabasına bindiğim heyecan peşindeki adamı önce kafasından vurup sonra malum yerini kesip atacaksam. Değil mi ama. Yalnız bakar mısınız? Kendim gezerken aklımın ucundan dahi geçmeyen kötü senaryolar, başkaları için ne de güzel sıralanıyor. Pozitif ayrımcılık! Neyse amcam geldi de gittik. Şükür! Ben de az malın gözü değilim he. Sırf bana "bu senin indiğin yerin uygunsuzluğu nedir?" diye bağırmaması için arabaya biner binmez servis şoförüne sövmeye başladım. Adamın ne şerefi kaldı, ne anası, ne bacısı.

Peki şuna ne demeli. Onca farklı yerde otur, insanlarla sohbet et. Ama git, Kızılay'ın göbeğindeki cafe'de bir şizofrene yakalan. Yaşlı adam ilk başta sadece andropozun mel'un ağına düşürdüğü kurbanlarından biri gibi duruyordu. Deri ceket, motorcu tişört, gençlerle konuşmaya çalışması vs. Tabi yavaş yavaş madalyon arkasını çevirmeye başladı. Adam ne arap baharını bıraktı, ne de tarikatleri. Hepsi kendi eseriymiş, bu kıyafetler onun kamuflajıymış. Niye yüksek sesle konuşuyormuşum, herkes bizi duyabilirmiş. Ajanlar çokmuş etrafta. Deli mi akıllı mı belli değil. İçim iyice şişti. Gittim garsona bu adam kim diye sordum artık. o ise "he o mu, aman delinin, palavracının teki. Zararı yoktur. Ama sizi rahatsız ediyorsa yerinizi değiştirelim." İçimden oha dedim o anda. Adam harbiden de şizofrenmiş. Kaç kızım kaç. 

Trenin yolda kalması mı dersin, trafik kazası mı dersin, hep Ankara'da oluyor. Yok yok ben gezerken daha güvendeyim be. Hatta en iyisi ben hiç bir yere yerleşmeyip, anca gezeyim. Hem böylece uzun yaşamayı da güvence altına almış olurum.

3 yorum:

  1. MERHABA BLOĞUNUZ ÇOK GUZEL BİRBİRİMİZE DESTEK ADINA İZLEYİCİM OLURMUSUNUZ:))PAYLAŞIMLARIMIZ GÜÇLENSİN ÇOĞALSIN

    http://hayatreceli.blogspot.com

    YanıtlaSil
  2. ''Gerçi taksiler de korna çalıyordu ya onların mı müşteri yoksa benim mi yolcu olduğuma karar veremediğimden binemedim de. ''

    bu cümlene bayıldım :)

    YanıtlaSil

Yorum alın, yorum yapın. Bloglara can verin.