Kına akşamı açılışı yapmak üzere üç kız kardeş ve halam salonun ortasına geldik. fonda Kubattan oynak bir türkü çalmaya başladı biz de oynamaya. Yalnız nedense en oynak görünen bayanlar bile memmuniyetsiz memnuniyetsiz kıpırdanıyorlar yerinde. Allah allah bu kadınlar değil miydi daha iki sene önce ablamın düğününde oynamadım diye bana kızan. İkinci parça, üçüncü parça kimse çıkmak bilmiyor. Oyna oyna iyice yoruldum. Artık türk filmlerindekileri erkek jönler gibi salınma vaziyetine geçmiştim ki annem imdadıma yetişti çok şükür.
“Kızım, şu kapının kilidini bi açsana gelen altınları koyacağım.”
Burada bir anti parantez açayım, bizim adetlerimize göre bazı misafirler getirdikleri altın ve paraları geline değilde gelinin annesine verirler. Düğün sahibi çok masraf yapmıştır diye. Annemin dediği altınlar buydu işte. Haliyle ev kalabalık, kimseye güven olmaz diye o odayı kilitliyoruz. Tabi anahtarı da bende.
Neyse annemin derdini hallettim, odayı kilitleyip salona döndüm ki çok hoş bir Kıbrıs türküsü çalmaya başladı. Dillirga. Maaile bu türkünün hastasıyız zaten. Hem içini kıpır kıpır eder hem de huzur verir bu parça. Fakat görünen o ki türkü misafirlerin hoşuna gitmemiş. Hatta bir iki patavatsız kadın beni çekiştirip “git anam giiiiit, değiştir şu müziği, ne bu allasen” diyince ben de şalterler attı artık. Tüm topluluğa hitaben “oynamadığımız için böyle şarkılar çalıyoruz" diye yapıştırdım lafı. Yalan tabi, niye öyle yapalım? Aynı kadınlar "güzel oynanacak havalar seçmemişsiniz ki yoksa oynardık" deyivermezler mi? Yahu biz şu Ankara düğünlerine aynı şehirde olduğumuz halde ne kadar yabancıymışız meğer. Millet oynayacak müzik seçiyor, beğenmezse suratını büzüyormuş. Yengelerimden birisi sonradan bana “biz sırf bu yüzden kardeşimin düğününde havaları özel seçmiştik” demişti de durumun vahametini kavrayabildim.
Neyse Allahtan bilgisayarı salona taşırken modemi de yanında taşımışız da internetten kadınların istediği gibi Ankaralı Namık'ın en oynak, en pis, en gıcık, en hovarda şarkılarını çaldık da onlarda rahatladı bizde.
....
Zaten bizim bazı akrabalar harbiden bir garip. Kına gecesinde dağıtılan kıymalı pideleri şunu abime, kocama, çocuğuma, anneme... diyerekten çantalarına dolduruveriyorlar. Keza ayran ve kola kutuları da bir sürü olduğu halde hiç kimseye yetmedi. Hatta bir ara altın gibi onları da odada saklamak zorunda kaldık. Yahu insanlar bu kadar mı görgüsüz olur? Anlayamıyorum, hakikaten anlayamıyorum.
Not: Gece gece yazdıklarımı şöyle bir düşündüm de fazla abartmışım. Sanırım bunun sebebi Ankara'lı Namık'tan ziyadesiyle nefret etmem.
Zaten bizim bazı akrabalar harbiden bir garip. Kına gecesinde dağıtılan kıymalı pideleri şunu abime, kocama, çocuğuma, anneme... diyerekten çantalarına dolduruveriyorlar. Keza ayran ve kola kutuları da bir sürü olduğu halde hiç kimseye yetmedi. Hatta bir ara altın gibi onları da odada saklamak zorunda kaldık. Yahu insanlar bu kadar mı görgüsüz olur? Anlayamıyorum, hakikaten anlayamıyorum.
Not: Gece gece yazdıklarımı şöyle bir düşündüm de fazla abartmışım. Sanırım bunun sebebi Ankara'lı Namık'tan ziyadesiyle nefret etmem.