Sayfalar

29 Temmuz 2010 Perşembe

Entel müzik zevkimizin içine tüküreyim

Kardeşimin kına gecesi kusursuz olsun, farklı olsun diye güzel ve hoş parçalar seçmek için tüm ev halkı elimizden geleni yapmaya çalışmıştık. Tabi biraz enteliz ya “Ay ne öyle Ankara'lı Namık felan, Kubat, Orhan Hakalmaz, Neşet Ertaş dururken” diyorduk ki kazın ayağı öyle değilmiş maalesef.

Kına akşamı açılışı yapmak üzere üç kız kardeş ve halam salonun ortasına geldik. fonda Kubattan oynak bir türkü çalmaya başladı biz de oynamaya. Yalnız nedense en oynak görünen bayanlar bile memmuniyetsiz memnuniyetsiz kıpırdanıyorlar yerinde. Allah allah bu kadınlar değil miydi daha iki sene önce ablamın düğününde oynamadım diye bana kızan. İkinci parça, üçüncü parça kimse çıkmak bilmiyor. Oyna oyna iyice yoruldum. Artık türk filmlerindekileri erkek jönler gibi salınma vaziyetine geçmiştim ki annem imdadıma yetişti çok şükür.

“Kızım, şu kapının kilidini bi açsana gelen altınları koyacağım.”

Burada bir anti parantez açayım, bizim adetlerimize göre bazı misafirler getirdikleri altın ve paraları geline değilde gelinin annesine verirler. Düğün sahibi çok masraf yapmıştır diye. Annemin dediği altınlar buydu işte. Haliyle ev kalabalık, kimseye güven olmaz diye o odayı kilitliyoruz. Tabi anahtarı da bende.

Neyse annemin derdini hallettim, odayı kilitleyip salona döndüm ki çok hoş bir Kıbrıs türküsü çalmaya başladı. Dillirga. Maaile bu türkünün hastasıyız zaten. Hem içini kıpır kıpır eder hem de huzur verir bu parça. Fakat görünen o ki türkü misafirlerin hoşuna gitmemiş. Hatta bir iki patavatsız kadın beni çekiştirip “git anam giiiiit, değiştir şu müziği, ne bu allasen” diyince ben de şalterler attı artık. Tüm topluluğa hitaben “oynamadığımız için böyle şarkılar çalıyoruz" diye yapıştırdım lafı. Yalan tabi, niye öyle yapalım? Aynı kadınlar "güzel oynanacak havalar seçmemişsiniz ki yoksa oynardık" deyivermezler mi? Yahu biz şu Ankara düğünlerine aynı şehirde olduğumuz halde ne kadar yabancıymışız meğer. Millet oynayacak müzik seçiyor, beğenmezse suratını büzüyormuş. Yengelerimden birisi sonradan bana “biz sırf bu yüzden kardeşimin düğününde havaları özel seçmiştik” demişti de durumun vahametini kavrayabildim.
Neyse Allahtan bilgisayarı salona taşırken modemi de yanında taşımışız da internetten kadınların istediği gibi Ankaralı Namık'ın en oynak, en pis, en gıcık, en hovarda şarkılarını çaldık da onlarda rahatladı bizde.
....

Zaten bizim bazı akrabalar harbiden bir garip. Kına gecesinde dağıtılan kıymalı pideleri şunu abime, kocama, çocuğuma, anneme... diyerekten çantalarına dolduruveriyorlar. Keza ayran ve kola kutuları da bir sürü olduğu halde hiç kimseye yetmedi. Hatta bir ara altın gibi onları da odada saklamak zorunda kaldık. Yahu insanlar bu kadar mı görgüsüz olur? Anlayamıyorum, hakikaten anlayamıyorum.


Not: Gece gece yazdıklarımı şöyle bir düşündüm de fazla abartmışım. Sanırım bunun sebebi Ankara'lı Namık'tan ziyadesiyle nefret etmem.

5 yorum:

  1. ama oyun havası da başka türlü olmuyor ki, oyun moduna girilmiyor, tabii ki ben de gün içinde durup "hadi bi angaralı namık dinliim" gibi bir havaya girmiyorum ama düğün, kına v.s. daha farklı bir ambiansa sahip :D

    YanıtlaSil
  2. öyleymiş maya ben de sonunda anladım:)

    YanıtlaSil
  3. gerçekten çok anlamlı bir yazın olmuş çünkü senin muzdarip olduğun konuda bende muzdaribim ya gerçekten o güzel oyun havaları kalmadı hep belden aşağı saçma sapan kelime bütünlerini getiriyorlar halka (halkta koyun olduğu için bunlara rağbet edenlere söylüyorum benim kendi çevremde de var ) bunlar kısa sürede her yere yayılıyor eskiden vardı oguz yılmaz vardı onuda fazla sevmemde ama yine şarkıları şuankilerden daha edepliyidi büyük konuşmayımda böyle bir düğünüm olsa bu saçamalıklar olmaz oynamayan oynamasın düğün benimdeğilmi istediğim düzgün türküleriş çaldırım :) inanırmısıznız bazen düğünlere gidiyorum kalabalık ortamalrı sevmeme ama oluyor bazen ya bu bu saçma parçalar çalar iken ve ben haya ediyorum .

    YanıtlaSil
  4. Kitap gibi kızzz.. okurken senin yerine benim içim daraldı resmen. o ortamı tahmin edebiliyorum (daha elinde ki bitmeden diğer içeceği isteyen tipleri) o yüzden hep o "diğer odaya saklanan" olayına koptum, o oda iyi ki varmış canım! ;)

    YanıtlaSil
  5. 10-15 sene önceydi. Ciguli diye bi adam türemişti. Bulgar mıymış, göçmen miymiş neymiş. Eciş bücüş, ses desen felaket, müzik iğrenç, sözler ilkel ve bayağı... Moda deyimle "tiksinç". İlk gördüğümüzde tvde, eşimle göz göze gelip afallamıştık. Sonra da tepkimize gülüp, "acaba bunu dinleyen var mıdır" diye de sormuştuk. Çok geçmedi, biz bu herifin kasetini aldık!
    Eltim oğullarını sünnet ettiriyordu. Kına gecesi lojmanın bu işler için tahsis edilmiş misafirhanesinde yapıldığından, orkestra falan yok elbette. Onca hengame arasında oyun havası falan da kimsenin aklına gelmemişti.
    Gece görümcemin kızı eşime "dayıcım bir müzik ayarla bize" deyince, eşim -o zamanlar bir esnaf çeşidi olan- kasetçiye gidip üç beş kaset alıp gelmişti. Biri de ciguli! E misafirler oynadılar, eğlendiler, kına gecesi geçti. Bize de hatırası kaldı.
    Bir işe daha yaradı seneler sonra, hiç tanımadığım birine selam verdim. Selamlar, sevgiler Afyon'dan.

    YanıtlaSil

Yorum alın, yorum yapın. Bloglara can verin.