Sayfalar

21 Ocak 2013 Pazartesi

Çapalı Moral


Biliyor musunuz yazın ben bir ara Kapodokya'ya gittim. Bir arkadaşımla araba kiralayarak hem de. Ve bakın şimdi size ne anlatacağım...

Kapodokya'ya vardığımzda hava henüz ışımaya başlamıştı. Hemen güzel bir izleme tepesi bulup balonların yükselişini izledik. Balona binecek kadar paramız olmayışına üzüldük fakat her şey o kadar eğlenceliydi ki içimizin sıkılmasına izin vermeden tekrar tepeden aşağı inip kahvaltı yapacak bir yer aramaya başladık. Ta ki yolun kenarında üzerindeki sinekleri bile kovmaya aciz yaşlı bir teyze bize el edene kadar. Merak edip durduk. Kadın zar zor anlaşılan kelimeleriyle "beni bağıma götürür müsünüz?" diyordu. Kabul ettik. Kahvaltı biraz gecikse ne olurdu sanki. İşaret ettiği yoldan gitmeye başladık. Yukarılara iyice yukarılara çıktık. Asfalt bitti kumlu toprak başladı, biz hala devam ediyorduk. Teyze en sonunda "Tamam burası evladım." dedi durduk. Kadının inmesine, küçük çuvalını, su bidonlarını çıkarmasına yardım edip yola koyulduk. Amacımız azıcık daha ilerleyip dar yolda dönecek bir alan oluşturmaktı ki olan oldu. Arabanın tekeri toprağa saplandı. Kurtulmaya çalıştık, iyice beter oldu. Öyle bir hal aldı ki arabanın tabanı iyice kuma batmıştı artık ve ne yaparsak yapalım kurtulacağı da yoktu. Baktık olmuyor, zaten iyice karnımız da acıktı, "Yürüye yürüye aşağı inelim, hem yardım çağırırız, hem de karnımızı doyururuz." dedik. Bir kaç yüz metre sonra tepenin aşağısında bir çöp alanının olduğunu fark ettik. İçinde de orta boy kamyonları olan 3-4 tane işçi. Hemen bağırıp çağırıp dikkatlerini çekmeye çalıştık, başardık da. Bir kaç dakika sonra yayan olarak yanımıza geldiler. Arabamızın sorununu anlayıp kamyonlarını getirmeye gittiler. Ama o da ne! Onlar gider gitmez bu ıssız, in mi cin mi belli olmayan ihtiyar teyzenin bizi getirdiği bağ yoluna iki üç dakika aralarla iki tane daha araba gelmesin mi? "Vay, demek buralar o kadar da ıssız değilmiş." dedim içimden. Hoş onlara da durumu tekrar tekrar anlatmak hiç zevkli değildi doğrusu. Zira biri diyor ki taa bir köye gidip traktör bulup, çektirecekmişiz arabımızı. Diğeriyse "Siz burada kaldınız, en iyisi aşağı inip yol yardımı çağırın." diye söyleyip moralimizi bozuyordu. Aksi gibi telefon da çekmiyordu hem. 

Ben iyice umutsuzluğa kapıldım ama belli etmiyorum. Daha doğrusu öyle sanıyordum. Meğer kendi bağında çalışmaya gelenlerden birinin karısı bunu fark etmiş. İlk önce laf atmaya başladı. "Kızım sen kimsin, adın ne, nereden geliyorsun?" diye. Ben de sormayın, öyle bir severim ki arka arkaya sorular sorulmasını(!) Tırsarım ayol. Merak ederim "Ne yapacak acaba bu kadar bilgiyi?" diye. Hemen yalanları tek tek kıvırmaya başladım. Adım Kezban, İstanbul'luyum, matematik öğretmeniyim vs. vs. Teyzenin torunu da öğretmenmiş muhabbet koyulaştı. Yani en azından onunkisi. Benim ise aklım hala arabada. Kadın pes etmedi ama. Bir kaç dakika geçtikten sonra bu sefer de "kızım şu kabakları çapalarken bana yardım et bakayım." diye rica etmez mi? "Haydaa!" dedim "Koyun can derdinde, kasap et derdinde. Biz şuradan nasıl kurtuluruz diye bakıyoruz, kadın kabakları çapalatacak avanak buldum diye seviniyor." Hiç hoşuma gitmedi doğrusu. "Ben anlamam." dedim. Arkadaşım ordan "O istanbul kızı nereden anlasın." diye destek çıktı bana. Ama yok kadın anlamıyor. Hala çapala diye ısrar edip duruyor. Birde üstüne üstlük al diye elime bir nacak tutturuverdi. La havle! Baktım olmayacak "Eh peki dedim,-kurtuluş yok ki- öğretin de yapalım." Kadın o arabanın kurtarılmasını izleyen yarım saat bilemedin kırk beş dakika boyunca bana fide ocağı ne demek, neden her ocakta bir fide bulunmalı, bu yetiştirdikleri kabakların çekirdeklerini nasıl alıyorlar, anlatıp durdu. Çapalamayı öğretti. Öyle ayağımda sandalet parmak aralarıma kumlar dola dola çapa yapıp durdum ben de. Aklımda sadece kabaklar... Ben dalmış gitmişken "Haydi! Hoop! Yaşa!" gibi sesler duydum. Arabanın olduğu yöne bir baktım, bizimki saplandığı yerden çıkmış. Nasıl sevindim, nasıl sevindim anlatamam. Çapayı hızlıca yere bıraktım, az kaldı kadınla, oradaki insanlarla vedalaşmayı unutuyordum hatta. Neyse herkesle tek tek vedalaştık. Bizim arabayı çeken kamyonculara da usulünce teşekkür ettik.

Arabaya bindik, yol akıp giderken ben hala çapacı teyzeye kızar vaziyetteyim. Ne demeye bana zorla çapa yaptırırmış da , biz orda can derdiyle uğraşıyormuşuz da, falan da filan da... arkadaşım gülmeye başladı. "Sen hala anlamadın mı?" dedi. "O kadın sana destek olmaya çalışıyordu. İyice umutsuzlandığı, üzüldüğünü fark etti, araba kurtulana kadar kafanı dağıt diye seni oyalamaya çalıştı." Şöyle bir düşündüm, harbiden de öyle olmuştu. Çapaya kızmaktan, toprağı kazarken öf pof demekten arabaya üzülmeye fırsat kalmamıştı ki.

12 Ocak 2013 Cumartesi

Pegasus Çok Gezenler Kulübü ile Londra'ya Gitme Sırası Sende!


pegasus cok gezenler kulubu
Pegasus Hava Yolları, Facebook sayfasında yine yepyeni bir yarışmayla karşımızda! Pegasus’un uçmayı, kaçmayı ve yeni şehirler keşfetmeyi sevenlerden oluşan Çok Gezenler Kulübü, şimdi de Londra’ya gidiyor. Ama bu defa giderken yanlarında şanslı 2 kişiyi de götürecekler.

Pegasus Çok Gezenler Kulübü ile Londra’yı karış karış gezmek isteyenler unutamadıkları tatil fotoğraflarını Pegasus Facebook sayfasındaki “Çok Gezenler Kulübü ile Sıra Sende” uygulamasına yükleyecek ve kazanmak için oyları bekleyecek!

En çok oyu alan 20 kişiden Pegasus jürisinin seçtiği 2 şanslı kişi muhteşem bir Londra seyahati için bavulunu toplamaya başlayacak! Bitmedi! Ayrıca verilen oylarla en çok oyu alan diğer 18 kişi Pegasus’tan yurt içi veya yurt dışı gidiş-dönüş bir uçak biletinde %50 indirim kazanacak!

Kazanmak isteyenler buraya!

Bir bumads advertorial içeriğidir.