Sayfalar

8 Mart 2011 Salı

Öğretmen olmadan öğretmen oldum geçen cuma

Alttan dersleri olan tembel bir öğrenci olduğumdan staja salı yerine biricik boş günüm olan cumaları gidiyorum bu dönem. Güzel oluyor haftanın son günü staj. Hoca yorgun oluyor böylelikle sınıfı daha rahat teslim ediyor. Hocamın biraz kontrolü elinden bırakamama sorunu var da. Neyse bu hafta kadının hastalanacağı tutmuş ben de yer yön özürlüsü biri olarak başka bir yoldan okula giderken gene yolu karıştırdığımdan staja geç kalmıştım. Yolda telefon etti. "Ben çok hastayım sınıfı sana bırakıp hastaneye gideceğim." diye. Telefonu kapattım acele acele okula yürüdüm.

Neyse işte ben geldim hoca gitti. Kaldım mı baş başa çocuklarla. Şimdi eskiden olsa yardıma ihtiyacım olduğunda daha hocaya seslenmeden yanımda biterdi. Ama resmen bu sefer tüm sorunları kendi başıma halletmem gerektiği dan dan diye kafama vurdu adeta.

"Evet çocuklar oyuncakları toplayalım." dedim önce diaframımı olabildiğince şişirdikten sonra. Düşünün sesim gürdür benim ama o serbest zaman curcunasında sesi duyurmak çok zor oluyor. Tamam planım önümde hazır, yapacaklarım belli, ne olur ne olmaz yedekte de etkinliklerim oyunlarım hazır ama yetmiyor be anam babam. Bebeleri sıkmadan bir etkinlikte tutmak yetmiyor. Bir ama resmen iliklerimi sömürüyorlar gibime geldi. Bir yandan gülümseyerek "efendim ayşe, fatma, zeki, mehmet." diyorum bir yandan da aklımdan "Sizi hain yumurcaklar, sizi kaşık arsızları, bre mendeburlar, kan emiciler..." diye verip veriştiriyordum ki dedim ne oluyor bunlar daha çocuk. Hemen zoru görünce karşındakilere düşmanlık besliyorsun.

Ama anlayın bir yanda sürekli şikayet eden, ağlayan, kalemim, pritim kayboldu diye sızlanan bebeler; bir yanda günlük planını uygulamaya çalışan ben. Valla ahanda burada söylüyorum siz ne eli öpülesice, ne önünde eğilesice yaratıklarsınız ana sınıfı öğretmenleri. Yalnız başına sınıfı idare etmek, çocukları eğitmek hiç de kolay bir şey değil. Hayır konuşmaktan susuyorsun, tuvaletin geliyor da bir beş dakika sınıfı boş bırakıp çıkamıyorsun ki anasını satayım. İki dakika mutfağa gidip yemek ne zaman diye soruyorsun bir de bakmışsın ki köşede bir çocuk diğerinin boğazına sarılmış. Ben, stajer öğretmen hazretleri de zaten idealislik bozuntusu. Günlük planı tam olarak uygulayacağım derken çocuklarla iplerimiz sayemde iyice gerildi, sormayın. Hatta bir ara çocuğun teki koluma bir şaplak yapıştırıp "sana küstüm gelmeyeceğim bir daha okula." bile dedi. Çocuklar zaten fena kışkırtıcı. "Aaa öğretmene vurduu!" diyorlar. Şaplağı boşver de asıl bu yakınmayı duyunca başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Dokunsalar ağlayacaktım. Resmen kötü öğretmen olmuştum!

Ama günün daha sadece yarısı geçmişti ve yılmamam gerekiyordu. Çok koşmuş çok yorulmuşlardı. Önce gözlerini kapattırıp bir rahatlama çalışması yaptırdım ardından bir şarkılı oyun sonra da masal okudum. Hiç güzel masal okuyamadığımı biliyordum aslında. Ancak yapacak bir şey yoktu en sakin çalışma buydu şu anda. Ama garip bir şey oldu. Artık ne kadar "Kötü öğretmen oldum ben." diye düşünüp masal güzel olsun diye kastıysam kendimi artık çocuklar etrafımda yarım ay oldular resmen. Hepsi yavaş yavaş sandalyelerini yanıma yaklaştırmış çıt çıkarmadan beni dinliyorlar. Soru sorarsam hepsinin parmakları havada. Masalla ilgili ne sorsam cevaplıyorlar. İşte zaten sınıfı tam olarak etkilemem o anda başladı.

Bazı öğretmenler karizmalarıyla, bazıları otoriteleriyle, bazıları sevecenlikleriyle, bazıları da şebeklikleriyle sınıfı etkilerler. Bu güzel bir şey mi bilmiyorum ama ben şebek kategorisine giriyorum galiba, anladım. (Gülme bak!) Masal okurken sesimi değiştirerek karakterleri konuşturdum ya bunu o zaman beni pür dikkat dinlerlerken farkettim aslında. Sonra zaten başka bir faaliyete geçmem gerekiyordu. Kitabın kapağını kapattım hala kalın sesli karakter gibi konuşmaya devam ederek konuşmaya devam ettim. Ama iki kişilikliydim burada artık. Kalın sesli cadı öğretmenle, titrek sesli çocuk öğretmen. Biraz bunun doğaçlamasını yapıp faaliyete geçeceğimizi anlattım. Sonra da başlayalım mı diye bağırdım. Çocuklar kocaman bir OLUR dedi. Bir daha dedim Yine OLUR dediler sonra bir daha yapalım mı ve yine kocaman bir OLUR. Ben bunları yapıyorum ya içimdense koskocaman bir Ohh! koyveriyorum bir yandan. İşlem tamamdı. Çocuklarla ilişkim sonunda düzelmişti. Gün bitene kadar ara ara bu cadı ve çocuk öğretmenleri tekrarladım ve acayip bir randıman aldım. Evet ben şebek öğretmenim ve bununla da övünüyorum oldu mu! Tabi uzun vade de bu ses değiştirmeler eskir. Yeni numaralar geliştirmem gerekiyor.

Ya inanır mısınız sınıfın en sorun çıkartan iki öğrencisi bile "Cadı öğretmenim bir bakar mısınız?" diye ciddi ciddi bana sorular soruyorlar. Beni muhattap alıp ne dersem yapıyorlar. Bir tane çocuksa sen güzel öğretmensin, hep gel bile dedi.

Son olarak daha öğretmen olmadan böyle öğretmensiz bir sınıfı idare etmek hakkaten çok iyi oldu. Nerdeyim, ne yapmam lazım, gelecekte beni ne gibi dert, sorumluluk ve eğlence bekliyor hepsini görmüş oldum.

Evet, Mutluyum, huzurluyum.

3 yorum:

  1. Çok hoşmuş ya; bizim koca eşekleri de yollayayım sana, belki adam olurlar:))

    YanıtlaSil
  2. ahahaaa!!!ben bu filmi izlemiştim diyorum başka da bişey demiyoruuummm:)))))

    YanıtlaSil
  3. öncelikle yorumları geç yayınladığım için üzgünüm. Blogger'a girmek kolay olmadı.

    şirvan... Ay var ya senin işin daha zor bence.

    kızsıdıka... her anasınıfı öğretmeninin başına gelir diyorsun yani :P

    YanıtlaSil

Yorum alın, yorum yapın. Bloglara can verin.