Sayfalar

22 Eylül 2011 Perşembe

Ben Küçükken...

Her şeyden korkarmışım. Babam yanımda birisine bağırsın, benim kalbim güm güm eder, kendimi koltuğun arkasına atarmışım. Biraz da ürkekmişim anlaşılan. Birisi masaya sertçe vursun olduğum yerde zıplarmışım.

O zamandan belliymişim demek ki, sürekli evden çıkar uzak mahallelerdeki arkadaşlarımın evine gider akşam kadar dönmezmişim. Babaannem bağıra bağıra beni sokaklarda ararmış.

Nohut yemeği yemezdim. Bir misafirlikte nohut yemeğinden çıkan kemikli etten tiksinince olmuş bu. Çok zor alıştım tekrar yemeğe. Ama hala aram iyi değildir.

Solakmışım ama zorla sağ elime kalem aldırıldığından beridir sağlak sayılırım. Ama yazım hala çok çirkin.

Çok dik başlı, inatçı ve kıskançmışım. Sırf bu yüzden o yumuşak huylu annemin dayağını kardeşlerim arasında sadece ben yedim desem yeridir.

İnatla annemden hep beni uyumsuz giydirmesini istermişim. Bir fotoğrafım var. Beyaz bermuda gömlek takım. Altına siyah çorap ve kırmızı ayakkabılar. Bir de dünyanın en şık kızıymışım gibi bir poz verişim var, dayanılmaz. (Yırtıp atacağım da anne engeline takılıyoruz işte.)

Sürekli soru sorar insanları bunaltırdım. Sonra bir gün annem "Kızım sorup durma, dinle öğren." dedi. O gün bu gündür sürekli insanları dinliyorum. Anlayacağınız sağımda solumda konuşan herkes dikkatimi çekiyor. Ev hanımı olsam apartman teyzelerine dönüşürüm herhalde.

Ali baba ve kırk haramileri beğenmemiş değiştirip başka türlüsünü yazmaya çalışmıştım. Şimdi ne yazdım hiç hatırlamıyorum.

Ben küçükken herkes gibi çocukmuşum işte.

14 Eylül 2011 Çarşamba

İşi Kaptım

Bir önceki yazıda bahsettiğim işi aldım. Okulun sahibi biraz huysuz gibi. Bilemiyorum. Ama içimde nedense "bu işte çalışmalısın." diyen bir his var. Okulu sevdim. Bir iki tane de yabancı çocuk vardı. Türkçe bilmiyorlar. Nasıl anlaşacağız bilmem. 

Şu yazımda bir hocama yardım edip para kazandığımı anlatmıştım ya o ana okulundaki öğretmen çocuklara sağlıklı besinlerden bahsederken domuz etini yememeleri gerektiğinden dem vurmuştu. Okul Ataşehir'deydi ve oralarda da, biliyorsunuz belki, yabancı ya da en azından anne veya babası yabancı olan çocuk çok fazla. Çocuğun teki kalkıp "Ama biz evde yiyoruz öğretmenim." demişti. Çok gülmüştüm. Umarım ben de beslenme konuşmaları yaparken o öğretmenin yaptığı hataya düşmem.

13 Eylül 2011 Salı

Bugün Evdeyim

- Erkek kardeşim kendine bir alışveriş merkezinde iş buldu. Annem de çalışıyor zaten. Bugün evde kimse yoktu. Ben de sabah uyandıktan sonra ne yapayım ne yapayım dedim, bari biraz gezeyim. Ama önce banyo yapmam gerek. Şöyle hafif bir makyaj ve güzelleşmek. Markette çalışırken kendimi malak gibi hissediyordum. Diğer kasiyer kız "Abla sen de benim gibi makyaj yapmıyor musun?" dediğinde fark ettim bu malaklığı tabi. Ama sonuçta akşama kadar çalışırken, üzerindeki market gömleğini bile kirletmeden zor üstünde tutarken bir de yok göz kalemim akmış mı, eyvah gözümü ovuşturdum tuvalete gitmem lazım mı diye bir şey yapamayacağıma göre malak olmak en iyisi. Ama bugün evde olduğuma göre işler değişir.

- Ağzımı bir karış aça aça esnedikten sonra attım kendimi banyoya. Ama bir şey eksik böyle küvetin kenarında. Çok önemli bir gereç. Tabi bunu saçlarım iyice ıslandıktan soınra fark ettim. Şampuan bitmiş. Ben de diyorum "Neden erkek kardeşim sabah sabah saçlarını yıkamaya anneannemlere indi?" Artık el mahkum attık elimizi beyaz sabuna. Ardından bari hora gitmesin dedim ablamın çocuklarından kalma dalinle de yıkadım saçlarımı. Ne güzel(!) Böylelikle sabunsu bir yapağılık ve bebeksi bir yumuşaklıkla kafası karışmış saçlarım oldu.

- İşten çıktım. Zira dış ve iç mihraklar tarafından esas mesleğimi yapma yönünde bir baskıya uğruyorum. Açıkçası ya bu güçler çok ikna edici ya da ben de sıkıldım dıt dıt kasiyerlikten, öğretmen olmayı istiyorum artık. Aslında asıl istediğim kendi başıma bir evimin olması ya neyse. Yarın saat 11 de bir iş görüşmem var. Ne olur dua edin de olsun bu iş. Tabi ortamı da güzel olsun. Acil öğretmen arıyorlarmış. Bakalım inşallah işe girerim.

- Erkek kardeşim üniversiteyi gene kazanamadı. Bu sefer de kendi puanından hep yüksekleri tercih ettiği için. Şimdilik ek yerleştirmeyi bekliyor. Bu arada boş durmamak için iş arayışına girmişti. Ben işten çıktım çocuk hoop iş buldu. Annem benim market işine alışıp asla öğretmen olamayacağımdan korktuğu gibi ondan da paranın tadını alıp asla okumayacağından korkuyor. Ki bence ikisi de yersiz. Bunu bir şekilde anlaması gerek.

- Markette çalışırken sabahları annemin servisiyle gidiyordum. Malum yol parasından tasarruf. Haliyle iş yerine çok erken varıyordum. Ben de market açılana kadar yakındaki bir parkta oturmayı adet edinmiştim. Bir gün bir kadın geldi uzaktan. Özür diledi yanıma oturabilir miymiş, sordu. Tabi dedim ama sabah sabah hırlı mı hırsız mı korkmuştum gene de. Öyle ya bir sürü boş kamelya varken neden illa benim yanım. Hemen konuşmaya başladı. Temiz yüzlü birine benziyormuşum. Bir kızı varmış, ticaret meslek lisesini kazanmış. Göndersin miymiş göndermesin miymiş? Bir iki tavsiye de bulundum, kızın kendisi bilir, karışmayın istiyorsa gönderin falan. Sonra bu yavaş yavaş açılmaya başlamasın mı? "Kızım erkekler çok kötü, kendine aman dikkat et" den bir girip o yeni liseyi kazanmış kızının korkunç cinsel deneyimlerini anlatmaya başladı. Yok yaralar çıkmışmış, yok kızına hap içirmişler falan. İyi hoş acıklı üzülüyorsun da beni aldı mı bir tırsma. Teyzecim bunları bana niye anlatıyorsun? Laflarının arasına "genç kızsın, bunlar da anlatılmaz ya kızım seni kendime yakın gördüm." diyor, zaman zaman da "olsun anlatayım, sen de kızımın bir ablası sayılırsın." diyordu. Ben yüzümde sabit, ne tarafa çeksen o tarafa gidecek bir tebessüm, telefonuma bakıp duruyorum. Anlasın da gitsin yanımdan. Tabi anlamadı. Artık dedim "efendim benim kalkmam lazım. Geç kalıyorum iyi günler." Anlayacağınız gene buldular beni. Zaten geçen gün arkadaşımla telefonda konuşuyoruz dediğine göre yüzümde öyle bir ifade, öyle bir gülümseme varmış ki insanlar "İşte aradığım, güvenebileceğim, derdimi anlatabileceğim kişi bu." deyip koşuyorlarmış bana. Hoş, dert analığı yapmaktan hiç bir zaman sıkılmadım. Ama bazen fazla geliyor. Şekil a da görüldüğü gibi.

- Son olarak üstü kapalı bir şey söyleyeceğim. Fazla soru sormak yok. Hep yanlış zamanda, yanlış yerde ama doğru adamlara vuruluyorum. Tabi haliyle hiç bir şey olmuyor. Neyse buna da alıştım ben.