Bu yaz babaannemle sağ olsun deli gibi hastaneye gidiyoruz. Ahdetmişiz gibi sür'atle uğramadığımız tüm polikliniklere selam çakma hedefimizden şaşmadan koşturuyoruz. Zaten doktorlar da- bizim bu güya kendi kendimize verdiğimiz sözden haberdarmışcasına- o birim senin bu birim benim dolaştırıp duruyorlar bizi. Resmen hastanelerin her bir koridorunu ezber ettim. Ultrason mu çekilecek, daha sormadan hangi blogun kaç nolu odasında çekileceğini biliyor alışkın adımlarla yöneliveriyoruz. Kantin fiyatlarını adımız gibi ezberleyip bugün ne yesek acaba tarzında şirin eğlencelere gark ediyoruz kendimizi. Sekreter hanım kanıksadı artık yüzümü. Eskiden otur!, şıraya geç!, vezneye git! diye emirler veren kadın şimdi "merhaba canım" diye karşılar oldu beni. Hastalar desen hep tanıdık yüz. "Oo Ayşe teyze, daha bitmedi mi senin tedavin?" Maalesef hastanelerimiz "bugün git yarın gel" mantalitesini en iyi uygulayanların başında geldiğinden kimse işini bitirip gidemiyor ki.
Eskiden sıradışı ve garip gelen şeyler, şimdi birer göz alışkanlığına dönüştü. Sedyedeki adam ne kadar zayıf diye hayrete düşerken şimdi beynim yorumda bulunmaya bile tenezzül etmiyor. İki askerin koluna girdiği mahkum hastalar da pek enterese etmiyor beni. Yani tam bir kanıksama halindeyim. Fakat hastanelerle bu kadar içli dışlı olduğumdan beri şu hiç aklımdan gitmiyor. Bir gün bu koridorlarda ömrümü çürütmemek için şimdiden düzenli cekap yaptırma fikri. Zira bakalım ileride beni hastaneye getirecek bir torun bulabilecek miyim?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum alın, yorum yapın. Bloglara can verin.