Masamın üzerinde kutular var. Dört kardeş, üst üstte. İçi tıka basa eşyalarla dolu. Birinin içinde bolca kalem, diğerinin içinde bolca kağıt, berikinin içinde bolca sarılmış kablo, şarj aleti, ötekinin içinde bolca toka, saç lastiği vs. En köşede duruyorlar.Kutuların yanında duvara dayalı olarak sırasıyla pek kullanmadığım makyaj çantası, ilaçların bulunduğu kutu, bozuk para kutusu, ıslak mendil kutusu, yapıştırıcı kutusu ve kocaman bir kişisel bakım malzeme kutusu var. Bunlar cansız eşyalar. Bir de canlıları var.
Masam kocaman. Sağlam ve babayiğit. Sandalyenin en yakın arkadaşı. Hatta dedikoducu çöp kovasının dediğine göre sevgililer de. Mor beyaz. Sandalye mor kahverengi. Masanın altındaysa bu ilişkiye şahit kirli sepeti var. Ama laf taşımasını sevmez. Utangaç bir sepet. Sanırım içindekilerden utanıyor. Kendisini açığa çıkartmama bir türlü izin vermiyor. Kirlileri hep masanın altına eğilip almak zorunda kalıyorum. Sarı ve delikli.
Masanın bir köşesinde mini ve taşmış çöp kovası diğer tarafında giysilerin bir bölümünü kaldıran plastik komidin. Çöp kocası utanmazın teki. İçindekileri habire dışarı püskürtüyor. Her gün onunla uğraşıyorum. Komidinse tam tersine, plastik olduğuna bakmadan bir sürü yük taşıyor. Üstüne üsttlük tam başının üstünde de yazıcıyı tutuyor. Ara ara "Ne kadar güçlüyüm!" diye düşündüğünü hisseder gibi oluyorum. Bence abarttığı kadar değil. Neyse yazıcıyı düşürmesin de... Yazıcı siyahın asilliğine inanıyor olsa gerek kartuşunu sık sık bitiriveriyor. Dolma kartuşlara sinir oluyor ama ona o kadar ihtimam gösterecek param yok. Bazen sinirlenip abuk subuk sesler çıkarsa da sağ olsun, bayağı bir yükümü çekiyor.
Masanın tam karşısında bazam, bazanın tam karşısında gardropum var. Yatağım yaylarını bana silah olarak kullanmasından beridir beni pek sevdiği söylenemez. Gerçi yatak bu, tombul insanları sevmemek doğasında var. Tabi benim de ona karşı savunma mekanizmalarım yok değil. Alez diye bir kalkan varmış onu kullanıyorum. Bayağı bir işe yarıyor. Yayın etkisini oldukça azalttı. Artık beni üzerinden atmak için ancak depremle işbirliği yapması gerek. O zamana da kim öle kim kala. Giysi dolabı beni sever sevmesine de ah bir o evden o eve taşınmasak. Biraz eskidi anlayacağınız. Kenarda küskün küskün duruyor ya uzun sürmez gene gülümseyiveririz birbirimize. Yumuşak huylu canım.
Halım şu an evde yok. Spa merkezine gönderdim. Onu, yumuşaklığını, uzun tüylerini çok özlüyorum. Tabi her şey onun iyiliği için. Garibim ayağımın altında, zalim maytlar karşısında ve hain tozlar yumağında kendinden geçmek üzereydi. Artık o paçası dizlerine kadar sıvalı, hortumlu, kıllı ve alanında uzman terapistler rehberliğinde güzel güzel yıkanacak, temizlenecek ve pir-u pak bir şekilde evinin yolunu tutacak. Halıcığıma dedim ki "Güzelce temizlen, dinlen öyle gel. Süresi mühim değil." Gideli üç dört gün oldu. Eli kulağında, her an gelebilir.
İşte yeni evimdeki eşyaların ahvali, pür-i melali.
Not1: Kitaplarım hala kolilerin içinde. Çırpınıp duruyorlar. Onları oradan kurtaracak vicdan(!) yokmuş bende. Öyle diyorlar. Sadece okuduğumu ya da kullandığımı alıp gerisin geri koyuyorum koliye.
* * *
Dostlar,
Ben gene taşındım. Bu Diyarbakır'daki üç buçuk'uncu evim. İnşallah bu sonuncu olur.
Not2: Resim temsilidir.
Not3: Osmanlıca kelimelerim hatalıysa tıkla
ah taşınmak bu kadar zorken 3 buçukuncu olması ve o buçuk nasıl oldu onu anlamadıım :)
YanıtlaSilmasanla arandaki bağ müthiş!
yarım kaldığım bir yerim daha vardı. ondan dedim.
Silteşekkür ederim. severim kendilerini:)
not: sana selam söyledi:P
Biricik....
YanıtlaSilCok yanlızsınız galiba....
Buda sizin hayal dünyanızı geliştirmiş.
Eşyalarını bu kadar guzel dillendiren birisini görmedim....
biricik, yalnız olduğumu hissetmeyecek kadar insan var çevremde ve telefonumda çok şükür. Ama bunu dediğin iyi oldu. Yalnız kalmış hissi veriyor demek ki yazı.
SilBiricik diyor ki.....
YanıtlaSilKitap gibi kız aslında yanlızlıgınıza degil sizdeki etkisi olan ,hayal gücüne ve cok güzel ifadelerinize vurgu yapmak istemiştim....