Sayfalar

5 Ekim 2010 Salı

İstiklal'de kaybolan Kitap Gibi Kız

Geçen cumartesi çiçek pasajına girdikten sonra kayboldum. Bunu nasıl becerebildiğim hakkında en ufak bir fikrim bile yok. Sadece İstiklal'de yürürken "Aaa, hep anlatırlar çiçek pasajını, dur bir gireyim." dedim, girince tarihi binalar arasında salt sıra sıra meyhane ve lokantalardan başka bir şey olmadığını görünce hayal kırıklığına uğrayıp yolun sonundaki diğer kapıdan çıktım. Çıkış Beyoğlu'nun balık pazarıymış. Dedim ki "Burayı bitirip şuradan dönersem geri İstiklal'e çıkarım." Oldukça naifçe kurduğum bu sağlama beni yanlış yola saptırmaktan başka hiç bir işe yaramadı. Sonra şöyle döneyim çıkarım, böyle döneyim çıkarım derken kayboldum. Belki de ufak ya da büyük çaplı kaybolmalara alıştığımdan dolayı, bilmiyorum, fazla paniklemedim bu kez. Arşınladığım sokaklar Beyoğlu'nun nezih ara sokaklarından bir kaçıydı. Galiba ondan. Emindim aslına bakarsanız kendimden. Kesin yolu bulacaktım. Kaç yıldır buralarda geziyorum canım, ünlü caddeyi de bulamayacaksam artık...
Bulamadım! Kayboldum!

Bunu anladığım anda karşıda Sakızağacı Taksi durağını gördüm. Ne garip yer şu İstanbul. Tıpkı bir gün birisiyle Karabük Yenice'sine gitme hayalleri kurarken mersin taraflarında da bir yenice görüp şaşırdığım gibi şaşırtıyor bu şehir beni. Bir isimden o kadar çok yerden görüyorum ki. Sakızağacı Acıbadem durağıyı asıl, burada taksi durağı olmuş. Çınaraltına ne demeli peki. hem Emirgan'da var hem Çengelköy'de. İnanmazsınız, Nişantaşı'nı ben bir de beykoz da gördüm.

Durağa gittim, şükür çok uzaklaşmamışım. "Buradan dimdirek çık, karşına çıkacak." dedi taksi şöförü, beni müşteri sanmanın hayal kırıklığıyla.

Dediği yoldan çıkarken rahattım. Artık tekrar insanları izleye izleye hiç bir yere varmayan yoluma devam edebilirdim.

Hoş orada dikkat edilecek bir şey var mıydı? İstiklal Caddesi her telden insanın piyasa yaptığı, tüm garipliklerin normale evrildiği sihirli bir yoldu adeta. Ne sokak konseri veren ekzantirik çalgıcılar, ne duvar kenarında pantomim yapan oyuncular, ne de çılgınca küfür eden, çığlık atan gençler ve yahut emolar, gotikler apaçiler garipseniyordu burada. Herkes tatlı bir hoşgörüyle süzüyor birbirini. Mutlulukla para atıyor çalgıcılara, şarkıcılara, oyunculara. Orada az kalsın tramway çarpacak gence bile hayret etmeden bakıyorlar insanlar.

..........

Caddeye çıktığımda kendimi doğru D&R'a attım. İstanbul'da para vermeden okunan kitaplar için, en ideal koltukları olan yer herhalde bu kitapçıdır. Malum bölük pörçük okuduğum "Manzaramdan Parçalar" hala bitmedi. Ben de bitirmek için hiç bir fırsatı kaçırmıyorum.

İçeri girdim kitabı aldım koltuklardan boş olan bir tanesini gözüme kestirip oturduktan sonra okumaya başladım. Yalnız öyle dalmışım ki bir anda dışarıda gelen sesin ne olduğunu ilk başta farkedemedim. Sonra yavaş yavaş sesler yaklaştıkça anladım ki ses eylem yapanların sesiymiş. Açıkçası bazı sol parti ve örgütlerinin  eylemi olduğunu farketsem de ne için, kim için bağırıyorlar anlayamadım. Bununla birlikte içimden kitapçının güvenli camı ardından onları izlemek de geçmedi değil hani. Fakat kendimi yavaştan aldım. Zira yanımda oturan kızın alelacele pılısını pırtısını toplayıp eylemi izlemek için süratle kalkmasını görmek daha eğlenceliydi doğrusu. Neyse ki o kalktı gitti de aynı süratle ben de kalkıp kapıya doğru yaklaşabildim.

Bununla birlikte iyi ki de izlemek için yerimden kalkmışım ve onlar oldukça ilerledikten sonra da dışarı çıkmışım. Böylece akşam akşam nefis bir kızılderili sokak konseri izleme fırsatım da olmuş oldu. Hatta cd'lerininden alamadım gerçi ya çantalarına para attabildim.

........

Vel hasılı kelam Taksim mutlu ediyor beni. Oraya gitmeyi, boş ve amaçsız karşıma o anda ne çıkacağını bilmeden, dolaşmayı çok seviyorum. Ve her zaman oradan döndükten sonra mutlaka anlatacak bir ton malzemeyle dönüyorum.

6 yorum:

  1. en güzel yerleri gezmişsin aslında kaybolarak, bayılırım balık pazarına.

    YanıtlaSil
  2. evet hakkaten de güzel yerlermiş oralar. dört yıl sonra en sonunda keşfetmiş oldum orayı.

    YanıtlaSil
  3. sana bi şey diyeyim mi?Sen de kanına istanbul virüsü karışanlardansın!Geçmiş olsun!Ayrılamazsın buralardan demedi deme:)

    YanıtlaSil
  4. kızsıdıka... hemde nasıl karıştı, sorma:)

    YanıtlaSil
  5. Kaybolmaktan bahsettiniz ya. Hatırladım da balıkçılar pazarının oradan aşağıya doğru inmeye çalıştım. Ara sokaklar ve u dönüşleri ve çıkmaz sokaklar derken kendimi tophane tramvay durağında buldum. Neyse. Bir de bir film var Beyoğlu’nun arka yakası’’diye. Asıl Beyoğlu o zamanlarmış meğer. Biz sadece kırıntılarıyla besleniyoruz desem hiç de abartmış olmam. Bir hafıza’nın nasıl yitip gittiğini, o hafızayı nasıl döküp attıklarını görüyor insan. Geçmiş ve mazi. Yok kentsel dönüşüm, yok toki yok bilmem hangi tülün yaması…Neyse. Bir daha.

    Nedendir bilmiyorum-muhakkak biliyor olmam gere ama yazdığınız yazıların birçoğunu çok güzel anlattığınız için dikkatimi çekiyor ve bu da beğeniyi getiriyor. Bir de hep kendime sayıklarım, böyle gözlem gücü yüksek birinin-hepimiz biriz- öykü denemeleri nasıl olur? Bana ne diyemiyorum zira. Siz de böyle düşündüm.


    ''gökyüzü ne renk?
    mavi.
    hayır. kabul etmiyorum. gökyüzüne bakmadan söyledin.''

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Valla harun sayende eski yazılarımı okuyup duruyorum;) dışarıda kükreyen rüzgar camdaki pimaşı zangırdatırken, yorumunu okumak, yanıtlamak güzel oldu.

      Ama tam yanıtlayamıyorum da sanki seni, övülünce ne dendiğini bize öğrermediler de ondan. En iyisi ben sana bol bol eyvallah diyeyim.

      Sil

Yorum alın, yorum yapın. Bloglara can verin.