Sayfalar

17 Haziran 2011 Cuma

Millet Oy Vermeye Biz Tatile

Hafta sonu kız kardeşimle Kıyıköy'e gittik. Daha önce adını hiç duymamıştım. Kırklareli'nde bir tatil kasabasıymış. Hani şu herkesin dilindeki klişe benzetmeyle maviyle yeşilin birleştiği enfes manzarası varmış. Tamam dedim ve herkesin oy vermeye memleketine gittiği bu hafta sonunda, biz tam ters istikamete, trakyaya doğru yollandık. Cumartesi sabahı erkenden kalkıp Anadolu yakasından taa Esenler otagara gittik. Ordan ilk önce Tekirdağ-Saray ardından da Kırklareli-kıyıköy. Saray'da kıyıköy servisinin gelmesini pis mi pis pejmurdenin ağababası bir bekleme salonunda bekledik. Ama nereden bilebilirdik ki bizi bekleyen pansiyon akıbetinin bu pejmurde salondan belli olduğunu. Durun resmini de şuraya koyayım da siz de görün.

Neyse Servise bindik, Kıyıköy'de indik. Pansiyon sahibi geldi bizi arabasıyla aldı. Yol uzun muymuş ne. Çamurlu mamurlu bir sürü yoldan geçirdikten sonra pansiyona vardık. Ve tam bir fiyaskoyla karşılaştık. Oda korkunçtu. Adam bizi arabasıyla getirdiğinden geri "Vazgeçtik burayı beğenmedik." de diyemedik. Öylece yerleştik odaya. Yerde halısı olmayan küçücük bahçe katı bir oda. İçinde bir çift, bir de tek kişilik yatak koymuşlar. Bir de kenarda komidin. Tamam buraya kadar sorun yok. Ancak sonra adam gitti biz lavabonun üstündeki dolabı açtık ve ne görelim? İçinde bir sürü kirli tabak ve bardak. Haydi dedim neyse, komidine baktım. O daha da iğrençti. Odada kullanılmayan ne kadar ıvır zıvır varsa içine tıkmışlar. Hele bir lavabo var ki evlere şenlik. İçinde resmen ölü örümcek vardı. O an anladım ki bu "Sahil Pansiyon" bizi fena halde kandırmış. Tamam oda eski olabilir, rutubetli olabilir ama kardeşim sonuçta biz bir gün öncesinden ayırtmıştık orayı. İnsan bir odanın içini temizler, bulaşıkları yıkar değil mi ama. Allah aşkına bir örümcek ağını kaç günde örer? Resmen tuvalet koca koca ağlarla kaplıydı. tabi odanın binbir çeşit yerine konuşlanmış küçük kafalı koca ayaklı örümceklerini hiç saymıyorum bile. Ama biz öyle halimize katlanmadık tabi. Adamı çağırdık odayı örümceklerden arındırmasını istedik. Adam pişkin, lakayt! Fırçasıyla geldi, duvara iki sürttü "Örümcekten korkulur mu, biz elimizde alıp atıyoruz." diye bize güldü sonra da gitti. Ama o gider gitmez bir baktım örümcekler tek tek geri yerlerine gelmeye başlamışlar. Kardeşimin zaten örümcek fobisi hat safhada. Ee serde ablalık da var, iş başa düştü. Önce tuvalette kupkuru ve bir o kadar da kirli bir tuvalet fırçası buldum. Sonra bastım gördüğüm örümceğin üstüne. Valla o fırça yer yer odayı kirletmiş olabilir ama ha biraz eksik kirli, ha biraz fazla. Ama bizden sonra o odaya gelenler bilseler ne çok iş yaptım, dua ederler bana. Neyse odadaki eski ve pis buzdolabından bana elektirik çarptığını da söyleyeyim de bu faslı bitireyim. Ama çok korktum yahu. Hemen fişini çektik. Geceleyin de onca oda maratonundan sonra sabaha kadar uyumayalım dedik. Ama uyku fena bastırınca el mahkum başlar bir bir yastığa düştü. He, unutmadan haliyle olası bir "Siz pansiyon seçmeyi bilmiyorsunuz, gezmeyi bırakın." diyecek olan aile büyüklerine karşı pansiyonun bir tane bile fotoğrafını çekmedik. Malum etrafta delil bırakmamak lazım.

Neyse kötü bir pansiyona düşsek de Kıyıköy genel olarak güzel bir yerdi. Ama insan bu kadar doğal güzelliğe biraz yapaylığın katılmasını istiyor yahu.

 Mesela çayırlık yerlerdeki otları biçselerdi de bastığımız yerlerin çamur mu kuru mu olduğunu anlayabilseydik.

Kıyıköy aslına bakarsanız tam bir uygulamalı coğrafya yeriymiş desem yalan olmaz. Bu zamana kadar hep şu ırmak şu denize, şu nehir bu denize gibi bir sürü bilgi öğrenmiştim de hiç biri sınavı geçtikten sonra aklımda kalmamıştı. Ama şimdi Papuç deresini sorsanız size o dakikada şeceresini çıkarırım. Düşünsenize resmen derenin karadenize döküldüğü yere gitmişiz. Hatta kasabanın küçücük plajı dere ile deniz arasında öyle şirin bir burun (doğru mu dedim) oluşturmuş ki insan heyecanlanmadan edemiyor.


Tam net olarak belli olmasa dikkat edilirse menderes oluşturarak denize dökülen dereyi fark edebilirsiniz.


Burası da tam derenin Karadeniz'e döküldüğü yer.


Dere demişken hazır, biraz daha ayrıntısına gireyim. Kıyıköy'de Papuç deresinin etinden sütünden bayağı yararlanmışlar. Resmen dere turizmi yapmış adamlar. Mesela şu yukarıdaki resim gibi. Dereye sallar koyup onları cafeye çevirmişler. Fiyatları da pek pahalı değil hem. (İçecekler bazında tabi.) Garsonları da çok kibar. Kıyıköy'e giderseniz mutlaka oraya gitmenizi tavsiye ederim.


Derede biz de su motoruyla gezdik. (Tabi o resimdekiler biz değiliz.)



Hem hava biraz serin olduğundan hem de seçim zamanından olacak plaj da doğru düzgün kimse yoktu. Bu da bize yaradı açıkçası. Zaten çok garip, kasabanın çarşısına gitmek için mutlaka bu küçük plajdan geçmen gerekiyor. Bizim o pek süper lüx(!) pansiyonumuz da derenin öte tarafında olduğundan ilk önce salla plaja geçiyor ardından da kumlarda bata çıka yürüyüp yola çıkıyoruz. 


Yukarıdaki resmi salla bizim tarafa doğru gelirlerken çektik. İlk başlarda etrafımızda "aman siz çekemezsiniz" diye salımızı çekmeye koyulan adamlar peyda oluyordu. Tabi sonraları onların çekmesine karşı koya koya kendi salımızı kendimiz çekebildik. Ama sal çekmek bayağı üst baş kirletmeci bir etkinlik. Ellerinin yosunlara ilk teması ise tam bir şok etkisi yapıyor.


Aya Nikola Manastırı. Kıyıköy'ün tek tarihi yeri. Şu anda harabe halinde. Her tarafına yazılar yazmışlar. Adamın teki de kendi kendini oranın sorumlusu ilan etmiş güya manastırı koruyacak. Bir kartona "Tako'nun Yeri, bekçiniz tako'ya bahşiş vermeyi unutmayın" yazmış sonra da bunu manastırın duvarına çivilemiş! (Süper koruyor evet.) Bahiş vermedik tabiki.


Eveeet! Yazının sonuna geldik. Eğer buraya kadar okumaya sabrettiyseniz eyvallah. Ne diyeyim büyük sabır var sizde:)

7 yorum:

  1. pansiyonu saymazsak bayada eylenceli gibi geldi bana:)

    YanıtlaSil
  2. arya in neverland... evet pansiyonu salla. Eğlendik baya hakkaten :)

    YanıtlaSil
  3. Kırklareli'liyim ben ama Kıyıköy'e hiç gitmedim. İğneada'ya gideydiniz keşke, oraya daha çok yatırım yapılıyor, pansiyonlar iyiydi orada bir daha ki gelişinizde oraya bekleriz :))

    YanıtlaSil
  4. ebloog... İğneada! tamam aklımda:)

    YanıtlaSil
  5. kıyıköy çocukluk anılarımla dolu.. sabah 5 te çıkardık yola veya babamın kıyıköy den dönüşünü beklerdik arabanın arkasında 1 kasa balıkla :) bir de manda tereyağını yoğurdunu özledim.... sanırım kıyıköyü özledim ben :( pansiyonlarında hiç kalmadım.. ama günlük kiralık evler olduğunu da duymuştum...

    YanıtlaSil
  6. simone... :) Ne hoş. Oranın balığı ile manda yoğurdu, tereyağı meşhurmuş zaten. Tereyağı ile yoğurdunu tatmadık gerçi ama balığı gerçekten güzeldi.
    Biz sonuçta bir pansiyon gördük belki diğerleri güzeldir :P

    Kızsıdıka... Sonuna kadar ulaştım yorumumu da yaptım diyorsun yani, eyvallah :))

    YanıtlaSil

Yorum alın, yorum yapın. Bloglara can verin.