Sayfalar

1 Ekim 2011 Cumartesi

Tutarsız Mutarsız ya İyi Kızım Ben Aslında

Bu aralar kendimi hiç bu kadar maymun iştahlı, bu kadar dengesiz hissetmemiştim.

Mezun olmak istemeyerek mezun olmamla başlayalım önce. Tek ders sınavına kalmıştım. Hocadan bir hayli korktuğumdan mütevellit az kalsın bir sene uzatacaktım okulu. Zar zor, ite kaka, rehberlik uzmanı bir akrabanın mini terapisi sayesinde gittim geçtim sınavı da mezun oldum.

Kpss'ye girdim sonra. Fazla çalışmadığım için 61 aldım. Haliyle atanamadım. Sonra da ortalarda dolanmaya başladım. "Ben öğretmen olmayacağım." Gittim, çatır çatır bir sürü işe başvurdum. Birinden cevap geldi. Asgari maaşa kasiyerlik. Allah'ım, bir macera. İşte yıllardan sonra ilk defa bu kadar farklı bir ortama gireceğim. Düşünsenize ilk iş deneyimim olacak. Annem, halam, amcam; bilimum tüm eş, dost, akraba kaygılı. Bu kız kendine yazık ediyor. Sen tut, dört yıllık fakülte bitir, git kasiyerlik yap. Olur mu hiç öyle şey  yahu. Hoş bana hala iş iştir gibi geliyor ya neyse. Fakat yine de büyük hayallerle girdiğim işten sıkıldım. Üç hafta ancak çalıştım ve çıktım. Öğretmen olmalıyım dedim. Daha doğrusu aklıma böyle bir fikir dahili ve harici mihraklar tarafından kafama yerleştirildi. Özel okullara başvurdum. Öyle düşük maaşlar söylediler ki kulaklarıma inanamadım.Benden istedikleri performansla devlet okulunda çalışsam bir sürü ek ders ücreti alıyor olacaktım. Fakat yine de iyi kötü kabul ettim birini. Bir milyarın azıcık üstünde söylediği için. Hani şu işi kaptım yazısıyla sizle sevincimi paylaştığım yazı. Ancak ilk çalışma gününde benim tamamen şalterlerimi attırdılar. Bir kere her yerde kamera vardı. Üzerimdeki elektronik gözleri hissettikçe kasıntıdan hiç bir şey yapamadım. Üstüne üstlük  herkesten duyduğum "ne kadar güleryüzlüsün" cümlesi de hiç orada itibar etmiyordu. benden yapay, coşkun, yalaka tebessümler; şen bakışlar bekliyorlardı. Onlara göre fazla asık suratlıymışım.(!) Kameradan her şey fazla yanlış anlaşılmaya müsaitmiş, dikkat etmeliymişim falan. Okul maalesef çocuk değil veli endeksli çalışıyordu. Tam bir müşteri memnuniyeti yani. Okul eğitim kurumu değil adeta bir ticarethane. Allahım, akşamı nasıl ettim bilmiyorum. He, bu arada ultra çocuk güvenliği(!) açısından tuvalet kabini diye bir durum da yoktu. Klozetler öylece ortalıktaydı ve bebek poposu görmekten içim dışıma çıktı. 

Akşam annemle konuştum, arkadaşımı aradım. İkisine de "valla ben çalışmak istemiyoırum ama siz bencil düşünüp git çalış derseniz sizin için çalışırım. Yoksa bu şartlar altında evde oturmayı yeğliyorum." dedim. Tabiki onların görüşleri de "sen nasıl mutlu olacaksan öyle olsun." yönünde idi. Ertesi sabah kreşi arayıp gelemeyeceğimi söyledim. Sonra aklıma başvuru yaptığım ücretli öğretmenlikler geldi. Aslında üç taneydiler. Keçiören Çankaya ve Polatlı. Çankaya'dan ses çıkmadı. Zaten başvuru yaparken de pek bir ukalaydı memurlar. Keçiören de bu uyuz kreşle anlaşma yaparken kaçtı. Kaldı mı elimde Polatlı. Telefon ettim kabul edilmişim. Şimdi tamam Ankara ilçesi ama bizim ev nere Polatlı nere. Ama birden bu dezavantajı kendi lehime çevirebileceğimi fark ettim. Hani hep "kendime ait bir evimin olmasını istiyorum." diye yazıyordum ya, hah, vekil öğretmen de olsam kendime ev tutamazmıydım. Biraz Don Kişot vari imkansız şeyler yapmaya çalışıyordum ya başardım. O gün günlerden cumaydı. Kalktım hemen hazırlanıp benden istenilen belgeleri toparladım. Polatlı'ya gidip öğretmenliği resmiyete kavuşturdum. Sonra okula gittim ve acı gerçekle karşılaştım. Sabahçıymışım! Yani bu ev tutabilmek için sadece iki tanecik günümün olduğunu belirtiyordu. Akşam eve geldiğimde hemen internetten ev ilanlarına baktım. Bir tane uygun buldum, aradım. Ertesi gün de annemle Polatlı'ya gidip netteki eve baktık. Beğendik ve hemen oracıkta kiraladık. Her şey tıkırında işledi çok şükür. Pazar günü de bir kaç tane temel eşyayı eve taşıdık ve benim bir evim oldu.

Şimdi hem eve taşınalı, hem de oradaki bir devlet okulunda öğretmenliğe başlayalı iki hafta oldu. Öğrenci sayım çok fazla. Tam 29 tane! Ama o bir güncük kreş deneyimimden sonra vallahi böylesi daha güzel.

He unutmadan, "Nasıl oluyorda azıcık ücretli öğretmen paranla ev tutabiliyorsun?" dediğinizi duyar gibiyim. Hemen söyleyim öyle ucuz bir ilçe ki millet tek maaşla aslanlar gibi yaşıyor. Benim zaten aylık bir miktar param da var. Üstüne bir de bu para. Oo yeterde artar bile. 

Anlayacağınız bir iki ay içerisinde öyle tutarsızlıklar yaptım ki en sonunda bu işte şöyle dikiş tutturmadan buraya yazmak istemedim.

Not: Ancak yine de vekil öğretmenliğin durumu belli olmayacağından hala dükkanlardaki eleman aranıyor yazılarına dikkat ediyorum. Ee, kırk yılın başı bir evim olmuş bırakacak değilim yani.

8 yorum:

  1. yeni evin, yeni işin hayırlı olsun :)

    YanıtlaSil
  2. Sparrow... Ah! Kaçtır size yeni işimi kutlatıyorum değil mi?

    Çok teşekkür ederim. :))

    YanıtlaSil
  3. Vekil de olsa artık bir işin ve de bir evin var. Hayırlı olsun demek düşer bize. Ve de darısı başıma tabi ki. ;)

    YanıtlaSil
  4. Firari Yolcu... Çok teşekkür ederim. Darısı başına. İnsanın kendi evinin olması güzel şey.

    YanıtlaSil
  5. hayırlı olsun , kendi evin olması gerçekten çok hoş...Kendine ait bir dolu vaktin olabilir,umarım mutlu olursun..:)

    YanıtlaSil
  6. cimcime... iyi dileklerin için çok teşekkür ederim. Şimdiden bayağı mutluyum gerçekten de :))

    YanıtlaSil
  7. Evin, işin hayırlı olsun. (Klişe, klişe, klişe)Halk arasında "şans yüzüne gülmüş" diyorlar bu tür olaylara. Ama biraz roman gibi değil de değil hani. Ben olsam kesin bir aksilik çıkardı ne bileyim ev bulamazdım, ya da evi kiraladığım günün akşamı evde yangın çıkardı, mutlaka olurdu o türden bir olay.
    Üniversite mezunu olup da iş bulamamak eminim ki berbattır. İşi olmayanlara iş diliyorum.

    YanıtlaSil
  8. Parya Tavananna... teşekkür ederim. Ay ben de hep öyle aksilikler çıkacağını umardım ya çok şükür olmadı.

    Hakkaten darısı tüm işi olmayanlarının başına.

    YanıtlaSil

Yorum alın, yorum yapın. Bloglara can verin.