Sayfalar

8 Nisan 2013 Pazartesi

Evden Bildiriyorum...

Ev kadınlarının neden evlerinin bal dök yala olduğunu anladım. İnsanın her şey gözüne batıyor da ondan. "Bu çerçeve neden eğri?" diyorsun mesela. "Koltukların yeri değişse nasıl olur?" diye düşünüyorsun. Kavanozlar iki günde tozlanmaz ya gözüne batıyorlar bir kere. Hoş ev hanımları gayet işe yarayan şeyler yapıyorlardır fakat  ben alışkın olmadığımdan mıdır nedir, hafta sonu boyunca evden dışarı adımımı atmadım ve çoğu da boş beleş olan bir sürü şey yaptım. 

- Sepetteki azıcık çamaşır gözüme battı, attım makineye.
(Enerji israfı oldu. Çamaşır biriktirebilmek için onlarla fazla göz göze gelmemek gerekiyormuş. Yani evden ara sıra çıkmak.)

 - Bilgisayarımın sırt bölümü jelatinini pembe sakızla tutturdum. 
(Dışarı çıkıp güzel bir jelatin alabilirdim ama evden çıkmayınca elde olanlarla idare etmek gerekiyor.)

- Bulaşıları yıkadım, ocağı sildim, yemek yaparken geri kirlettim. Odamı, mutfağı, banyoyu tertemiz yaptım. Yetmedi kızların da çamaşırlarını makineye attım. Kuruyanlarını kaldırdım. 
(Bunu fazla yapmamak gerekiyor. Zira tecrübelerimden biliyorum ki senin olmayan bir işi arka arkaya yaparsan o iş senin olur.)

- Tarhana çorbası yaptım. Evde salça yoktu ve dışarı çıkıp almaya üşendiğim için acı sos ve konserve makarna sosundan koydum. Ayçiçek yağı da kalmadığı için zeytin yağı ve tereyağını karıştırdım. Sarımsak yoktu tatlandıracak, ezemedim. 
(Zeytinyağını her yemekte düzgün kullanamıyorum bu yüzden çorbanın ahvalini soracak olursanız, hiç bir şeye benzemiyordu. Gerçi sabah işe alelacele giderken o açlıkla güzel gitti.)

- Bayat ekmekleri küçük küçük doğrayıp fırında kızarttım. Bizim evin de kıtırlı domates çorbası yapma ihtimali var artık. 
(Ama içimden bir ses onların öylece kalacaklarını yazın değerlendirsin diye taa Ankara'lara anneanneme götüreceğimi söylüyor. Zira atamam da, o kadar emek harcadım.)

- İki tane film, bir tane upuzun dizi izledim. 

- Aliminyum folyoyla kaplanacak ne varsa kapladım, öğrencilerime bir sürü faaliyet hazırladım.

- Evde ne var ne yoksa yedim. Azdı yiyeceklerim çünkü üşeniyordum çıkmaya. Ev arkadaşıma da ısmarlayamazdım. Demez miydi bana "E be arkadaşım, bakkal apartmanın altında!" diye. Bir kaç küçük gofret, ağzı açık kalmış paketten yumuşamış cipsler, sevmediğim yarım yağlı sütle kahvaltılık gevrek, dünden kalmış börek, kutunun dibinde kalmış labne peynir, sertleşmiş lokum yedim. Aralarda bol bol su, gazı kaçmış kola, sallama çaylarla demleme çay, bayatlamış filtre kahve içtim. Evde hiç bir şey kalmadı!

Paragrafa not: Buradan da ev kadınlarının neden hızla kilo aldıklarını açıklamış oluyorum. Yapacak hiç bir işin olmaması ağzı doldurmakla sonuçlanıyor.

Pazar gününün sonuna doğru "Evden çıkmalıyım artık." dedim ama sonra içimdeki minik şeytan şöyle seslendi. "Aman boş ver. Yarın işe giderken zaten dışarı çıkmış olacaksın."


4 yorum:

  1. Boşuna dememişler;
    "En uzun mesafe bakkal ile ev arası" diye.. ((:

    YanıtlaSil
  2. Biricik...
    Atalar" Üşengecin çoçuğu olmazmış" diyorlar ama...
    sizin sadece güzel ve lezzetli bir yemeğiniz olmamış... ;-(
    (Gerçi siz üşengeç biri olsaydınız evdeki işler de kalırdı ya... )
    Saygılar...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. valla sevdiniz mi yerdiniz mi anlayamadım. İkisi birden herhalde:)

      Sil

Yorum alın, yorum yapın. Bloglara can verin.