Sayfalar

17 Mart 2013 Pazar

Kitap Gibi Kız'ın Eşyaları Canlıysa...

Masamın üzerinde kutular var. Dört kardeş, üst üstte. İçi tıka basa eşyalarla dolu. Birinin içinde bolca kalem, diğerinin içinde bolca kağıt, berikinin içinde bolca sarılmış kablo, şarj aleti, ötekinin içinde bolca toka, saç lastiği vs. En köşede duruyorlar.Kutuların yanında duvara dayalı olarak sırasıyla pek kullanmadığım makyaj çantası, ilaçların bulunduğu kutu, bozuk para kutusu, ıslak mendil kutusu, yapıştırıcı kutusu ve kocaman bir kişisel bakım malzeme kutusu var. Bunlar cansız eşyalar. Bir de canlıları var.

Masam kocaman. Sağlam ve babayiğit. Sandalyenin en yakın arkadaşı. Hatta dedikoducu çöp kovasının dediğine göre sevgililer de. Mor beyaz. Sandalye mor kahverengi. Masanın altındaysa bu ilişkiye şahit kirli sepeti var. Ama laf taşımasını sevmez. Utangaç bir sepet. Sanırım içindekilerden utanıyor. Kendisini açığa çıkartmama bir türlü izin vermiyor. Kirlileri hep masanın altına eğilip almak zorunda kalıyorum. Sarı ve delikli. 

Masanın bir köşesinde mini ve taşmış çöp kovası diğer tarafında giysilerin bir bölümünü kaldıran plastik komidin. Çöp kocası utanmazın teki. İçindekileri habire dışarı püskürtüyor. Her gün onunla uğraşıyorum. Komidinse tam tersine, plastik olduğuna bakmadan bir sürü yük taşıyor. Üstüne üsttlük tam başının üstünde de yazıcıyı tutuyor. Ara ara "Ne kadar güçlüyüm!" diye düşündüğünü hisseder gibi oluyorum. Bence abarttığı kadar değil. Neyse yazıcıyı düşürmesin de... Yazıcı siyahın asilliğine inanıyor olsa gerek kartuşunu sık sık bitiriveriyor. Dolma kartuşlara sinir oluyor ama ona o kadar ihtimam gösterecek param yok. Bazen sinirlenip abuk subuk sesler çıkarsa da sağ olsun, bayağı bir yükümü çekiyor.

Masanın tam karşısında bazam, bazanın tam karşısında gardropum var. Yatağım yaylarını bana silah olarak kullanmasından beridir beni pek sevdiği söylenemez. Gerçi yatak bu, tombul insanları sevmemek doğasında var. Tabi benim de ona karşı savunma mekanizmalarım yok değil. Alez diye bir kalkan varmış onu kullanıyorum. Bayağı bir işe yarıyor. Yayın etkisini oldukça azalttı. Artık beni üzerinden atmak için ancak depremle işbirliği yapması gerek. O zamana da kim öle kim kala. Giysi dolabı beni sever sevmesine de ah bir o evden o eve taşınmasak. Biraz eskidi anlayacağınız. Kenarda küskün küskün duruyor ya uzun sürmez gene gülümseyiveririz birbirimize. Yumuşak huylu canım.

Halım şu an evde yok. Spa merkezine gönderdim. Onu, yumuşaklığını, uzun tüylerini çok özlüyorum. Tabi her şey onun iyiliği için. Garibim ayağımın altında, zalim maytlar karşısında ve hain tozlar yumağında kendinden geçmek üzereydi. Artık o paçası dizlerine kadar sıvalı, hortumlu, kıllı ve alanında uzman terapistler rehberliğinde güzel güzel yıkanacak, temizlenecek ve pir-u pak bir şekilde evinin yolunu tutacak. Halıcığıma dedim ki "Güzelce temizlen, dinlen öyle gel. Süresi mühim değil." Gideli üç dört gün oldu. Eli kulağında, her an gelebilir.

İşte yeni evimdeki eşyaların ahvali, pür-i melali.

Not1: Kitaplarım hala kolilerin içinde. Çırpınıp duruyorlar. Onları oradan kurtaracak vicdan(!) yokmuş bende. Öyle diyorlar. Sadece okuduğumu ya da kullandığımı alıp gerisin geri koyuyorum koliye.

* * *

Dostlar,
Ben gene taşındım. Bu Diyarbakır'daki üç buçuk'uncu evim. İnşallah bu sonuncu olur.

Not2: Resim temsilidir.
Not3: Osmanlıca kelimelerim hatalıysa tıkla

6 Mart 2013 Çarşamba

Kimler Link Değişimi Yapmak İster?

Selam dostlar nasılsınız,

Aklıma geldi de bir ara link değişimi diye bir şey yapıyorduk. Blogun sağ tarafına dikkat ederseniz "BLOGDAŞLAR" diye bir bölüm göreceksiniz. (Profil yazımın hemen altında.) Sadece bir blog linki var maalesef. O da bu olayın başlamasına vesile olan arkadaş. Ama pek ilerlemedi. Zaten kendisi de pek güncellemiyor blogunu:( Ben de diyorum ki bu olayı devam ettirelim. 

Şimdi isteyen arkadaşlar şöyle yapıyor. Bu yazının yorum bölümüne kendi linklerini yazıyorlar. Sonra da benim gibi bir "BLOGDAŞLAR" bölümü açıp benim linkimi oraya koyuyorlar. Ben de kendi bölümüme onlarınkini. Böylece kolayca link değişimi yapmış oluyoruz. Ayrıca bunun gibi bir yazı da siz yazıp diğer bloggerlara çağrı yapsanız ne güzel olur. Böylece koskocaman bir link paylaşım ağı oluşturmuş oluruz.

Wordpress, tumblr, vs. gibi diğer bütün servislerden yararlanan bloggerlara kapımız açıktır. Hem böylece ben de, siz de gözden kaçırdığımız güzel blogları keşfetme şansına sahip oluruz.

Ne dersiniz, haydi bakalım linkleri heyecanla bekliyorum. 

4 Mart 2013 Pazartesi

Uçağınızın kalkmasını beklerken bir kaçak olduğunuzu öğrenseniz ne yapardınız?


Havaalanında geçen uzun bekleyişler nasıl daha stresli hale gelebilir diye kendinize sordunuz mu?

En fazla biletiniz kaybolur, bavulunuz karışır zannediyorsunuz değil mi? Aşağıdaki video, bu konudaki bütün beklentilerinizi alt üst ediyor.

NIVEA, yolcular üzerinde uyguladığı Stres Testi’yle, onlara stres dolu dakikalar yaşatmış ve yeni Stress Protect deodorant için eğlenceli bir viral reklam hazırlamış. İzleyin ve siz bu duruma düşseniz ne tepki verirdiniz hayal edin…



Bir bumads advertorial içeriğidir.

3 Mart 2013 Pazar

Kedicik Ne Yaptılar Sana

Bir zamanlar bizim bir kedimiz vardı. hani şu yazıda biraz bahsetmiştim.

Neyse bizim kedi ki adı Paşa'dır, pek bir pisikopatlaşmaya başlamıştı son günlerde. Zorla dışarı çıkmaya çalışıyor, her tarafı kir pas içinde dönüyordu. Aferin ev arkadaşıma da. Gelince insan bir yıkar değil mi? Yok o sadece ayaklarını siliyor. Sanki yere temas eden tek yeri patileri. Bu kirliliği yetmezmiş gibi bir de başka kedilerle kavga edip kulağı, patisi, boynu falan yaralı da geliyordu. En sonunda karar verdik. Bir daha dışarı çıkarmayacaktık. Zaten iyice havalar soğumuştu. Ama bizim ki ne yapsa beğenirsiniz? Ben o zaman evde değildim. "Beni çıkartmıyor bu karılar." diye bağıra çağıra boynunu pençesiyle yırtıvermiş. Kızlar apar topar veterinere götürmüşler.

Aslında anlatıyorum gerçi ya bizim bu Paşa'yla yıldızımız hiç barışmadı. Geçen sene eve ilk geldiğinde kumu getirmeyi geçiktirmişti arkadaş. Kedi bu tabi hayvan. Tuvaletini tutabilir mi? Ne yapacak, evin en uç noktasında, gözlerden ırak, kapısı aralık ilk odaya girip işini görecek. Odama bir girdim ki ne göreyim? Açık kahverengi kakasının başında durmuş bana bakıyor. Sinirle kovaladım hayvanı. İğrene iğrene çamaşır sularıyla sildim sildim sildim. Ama bellemiş bir kere tuvalet diye orayı. Durur mu? Aynı gece, kumu koridorun bir köşesinde durduğu halde, geceleyin sinsice gelip halının aynı yerine yapmış kakasını. Gördüğümde çığlık atarak uyandırdım milleti. Kızlar ne oluyor diye yanıma geldiler. Gene öğüre öğüre temizledim kakasını. Sonra da paranoyak derecesinde odamın kapısını kapatır oldum. Zaten uzun bir süre tuvaleti geldiği zaman önce benim odamı şöyle bir yokladı, kapıyı açamayınca kumuna gitti, tırıs tırıs.

Böyle böyle ilk psikopatlığının göstegelerini açığa vuran bu hayvandan soğumuş oldum. Artık ne ben onu seviyordum ne de o beni. Nefretle bakıyorduk birbirimize. Yanıma asla yaklaşmıyordu. "Kedileri sevmiyorsun galiba diyorlardı" arkadaşlar. "Hayır." diyordum. "Seviyorum ama Paşa hariç!"

Bu kedinin psikopat olduğunu ben tee o zamanlar anladım ama kızların anlaması işte bu boynunu yırttığı döneme rastlar. Neylesinler ki böyle bir hadise başladığından beri elleri mahkum salıyorlardı kapıya. Ama bir gün paşa gelmedi eve. Ben o zaman evde yoktum. Bahçeye çıkıp uzun uzun aramışlar. Onu bulduklarında çok kötü haldeymiş. Yürüyemiyor, miyavlayamıyormuş. Her tarafı kan içindeymiş. Apar topar alıp veterinere götürmüşler. Hayvancağızın beli, kuyruğu kırıkmış. Cinsel organı kullanılamaz haldeymiş. Veterinerin tahminine göre çiftleşme anında bir insan, ki ona cani demek lazım bence, tekmeleye tekmeleye dövmüş Paşa'yı. Yoksa bu hale onu başka kedilerin getirmesi imkansızmış. Ondan sonra çok yaşamadı zaten. Neyleyim, mekanı kedi cenneti olsun.

***

Ulan vicdansızlar, ulan şerefsizler. Ne kadar sövsem azdır onlara. Yahu ben ki ondan hiç hazzetmiyordum, en hafifinden fiske dahi atmadım, candır diye. Sizin ne alıp veremediğiniz vardı şuncacık savunmasız pisicikle.