Sayfalar

23 Eylül 2010 Perşembe

Akbilin Dayanılmaz Hafifliği

İnsan boş olunca ne sıra beklemekten, ne sürekli yürümekten ne de bir milyoncuda tuzluk seçerken seni esir alan yaşlı kadından rahatsız oluyormuş.

Boşum bu aralar bomboş. Derslere sadece arada kaçınılmaz yapacağım devamsızlıklar için gidiyorum. Yoksa ilk haftadan nerde bizde derse başlayacak hoca. Hatta bazıları gelmiyor üstüne üstlük, tenezzül edip, bölüm sekreterini arayıp gelmeyeceğini söylemiyor bile. Öyle bir sınıf arkadaşlarım da var ki kimse dersi düşürme taraftarı değil. Bir saat kös kös oturup hocayı beklediğimizi bilirim. Hatta hocayı aramaya bile çıkıyorlar, anlayın. Sormayın bir o kadar dersten sıkılırız, bir o kadar da ders işleme meraklısıyızdır biz. Dört yılda ancak mı anladın diyeceksiniz ya en sonunda anladım ki bunun sebebi onca yol geldik “ders boş mu geçsin?” mantığıymış. Bir yerde haklılar ama yine de empati duvarımı bunlara karşı set çekmeyi uygun buluyorum. Zira ne güzel ders boş geçerse kampüsteki kütüphaneye gidebilir ve yeni gelen dergileri okuyabilirim. Biliyor musunuz bazen bazı dergileri sadece benim okuduğuma dair bir vahme kapılıyorum. Başka zaman aynı dergiyi okumak için gittiğimde onu bıraktığım gibi bulabiliyorum. Neyse bu da gereksiz bir bilgi olarak kalsn.

Ordan oraya atlayarak yazıyorum değil mi? Mazur görün, aklımda o kadar çok ve birbirinden farklı konular var ki onların hepsi aynı anda beynimin içine hücum edince hangi birini yazacağımı şaşırıyorum. Hatta ben aslında Bugünkü hasanpaşa'daki akbil sırasından bahsedecektim.

........

Bir akbil sırası bu kadar mı hastane sırasına benzer yahu. Öğrenci belgemi okuldan alıp oraya vardığımda saat 10'u geçmişti ve önümde 100 den fazla kişi vardı. Neyse allahtan o arada bir arkadaş gelip de “Benim dersim yok, senin belgelerini de veririm” demese dersimi daha ilk haftadan asmış olacaktım. (Hoş hoca gelmedi ders iptal oldu.)

Ders onbir buçuktaydı, birlikte hasanpaşa börekçisine oturup kır pidesi ve kürt böreği yedik. Küçücük, dışarıdan oldukça köhne bir havası olan bu yerin meğer ürünleri ne kadar lezzetliymiş. Herhalde görüntüden çok lezzete ihtimam göstermişler. Neyse aramızda mekan ve böreklerin lezzetleri hakkında yorum yapa yapa önümüzdekileri yedikten sonra benim kalkma vaktim geldi. Çıkarken az kalsın unutacak olduğum akbil parasını arkadaşa vereyim derken almadı parayı benden. Ben vermek için ısrar ettikçe “Lütfen, benden olsun, bir kere olsun senin için bir şey yapayım” deyip durdu. Kaldı ki oturduğun yerin çay parası benden olsun demiyor, bu tamamen başka bir şey. Uff, kendimi öyle minnet altında kalmış gibi hissediyorum ki anlatamam. Zaten aslında bu evli, çok parası olan, çalışan arkadaşların yanında parasal konu mevzu bahis olduğunda onlardan uzak duracaksın. Zira o anda kendi öğrenciliklerini unutup “olsun sende öğrencisin” deyip duruyorlar. Gönüllü çalıştığım kütüphanedeki memurlarda böyleydi. Aylık akbilimin olduğunu bağıra bağıra söylemek zorunda kalıyorum. Yoksa birlikte bindiğimiz otobüsün parasını ödemek istiyorlardı. Hatta bir iki kere de ödediler bile. Sinir olurum böyle parası illaki benden olsun diyenlere. Ne bileyim annen, baban, amcan, erkek arkadaşın değil ki ısmarlasın, senin yerine ödesinler. Annem işyerindeki empati seminerinde öğrenmiş. Bir arkadaşına sürekli hediye alıp, onun yerine ödemeleri sen yaparsan onu minnet altında bırakıp arkadaşlığını tehlikeye sokabilirmişsin. (Buna benzer birşeydi işte)

Neyse kız benim belgelerimi veremedi ama. Çünkü aslında önümüzde yüz kişi değil yediyüz kişi varmiş. Sıra numaraları 600 den sonra başa dönüyormuş. Biz de başa döndükten sonra almışız. Beni aradı eve gitmesi gerekiyormuş.Benim dersim boştu zaten okuldan çıkmıştım yapacak hiçbir işimde yoktu. "Ver ben senin belgelerini veririm." dedim. Ama bu arada parayı da zorla belgenin arasına koymayı unutmadı. “Lütfen bak ben vereceğim demiştim.” dedi. Sonra da ne cevap vereceğimi beklemeden konuyu değiştirip bir şeyler daha söyledi ve gitti. (uff ya)

Zaten önümde bir sürü kişi olacaktı, ben de aheste aheste Hasanpaşa'ya doğru yollandım. Eski bir arkadaşımı yolda görünce mutlulukla yok kenarında onunla uzun uzun sohbet ettim. Ne de olsa boş boş beklemek vardı ucunda. Sonra artık öğleni geçtiği için bir börekçiye attım kendimi yine. Karnımı doyurdum. Bilgisayarımı açıp dünkü yazdığım yazıyı hiç acele etmeden düzenleyip yayınladım. Birkaç blog okudum, çay içtim. Müşteriler sürekli değişti ben hala aynıydım. En sonunda yeterince oturduğuma kanaat getirip akbil yerine gittim. Hoş keşke biraz daha oturup fazladan bir çay içseydim daha iyi olacakmış. O kadar oyalandım önümde hala yaklaşık ikiyüz kişi vardı. (sağdan yaklaşık)

Bir de öyle bir yer ki orası, demir kapısından geçerken güvenlik görevlisine kimlik niyetine sabah aldığın numarayı göstererek gidiyorsun. Dedim ki sıra numaram var. Yok illa göstereceksin. La havle çektik, çantayı karışırıp buldum da gösterip geçtim.

İçeriye binbir güçlükle girdim bir sıra bulup otudum. Yakınımda bir kadın iki gençle sohbet ediyor.  Ay ama öyle rahatsız edici konuşuyor ki sormayın. Kadın sanki forrest gump'un türkiye şubesi. Hayat hikayesini özellikle de kızlarını anlatıp duruyor. O kalabalıkta bir gider ki bu konu da yani. Sormayın yanındaki gençler öyle sıkılıyordu ki o arada sırayla ilgili onlara bir şey sormam gerektiğinde bana "kurtar bizi bu kadından der gibi" baktılar. Daha sonra yanına oturan kızla oğlana ise kızlarıyla alakalı konulara devam ederken oğlan yeter ki gitsin yanımdan der gibi kadına önlerden sıra buldu resmen, olaya bak.

Vel hasılı kelam akbil belgelerimi sonunda verdim. Ama alabildin mi diye soracak olursanız hayır taa pazartesiye verebileceklermiş.

Not: Bu yazıyı dün yazdım ama birden ne olduğunu anlamadığım bir biçimde internetim gidince, bu sabah yayınlayabildim.

4 yorum:

  1. 600 kisi mi? ne sabirmis sendeki :)

    YanıtlaSil
  2. vallahi nasıl bekledin o kadar sırayı? hoş mecbur olunca paşa paşa bekliyoruz, canım tÖrkiyam'da işler böyle maalesef:(

    YanıtlaSil
  3. üzerine pudra şekeri dökülerek yenilen bol yağlı bir börek. Herhangi bir börekçide bulunur. en azından istanbulda

    YanıtlaSil

Yorum alın, yorum yapın. Bloglara can verin.