Dün sabah evden harç yatırmaya çıkıyorum diye çıktım, çıkış o çıkış. (Yok canım abartmayayım hava tam kararmamıştı eve döndüğümde.) Babaannem halbuki gelirken ekmek al diyordu. Pehh, bir geldim eve, yemeği annem ısıtmış, sofrayı kuruyorlar. Utandım tabi ama pişkinlik diz boyu. "Ooo sofrayı mı hazırladınız, valla nasıl da acıkmışım. Anne iyi iyi ekmek de almşsın." (Yalnız, babaannem nasıl bakıyor, bilimiyorum. Bunları konuşurken hiç ondan tarafa bakamadım ki.)
..........
Evden çıkar çıkmaz ilk işim otobüs kartı almak oldu. Yok kardeşim anlayamayacağım bu Ankara'nın bilet paralarını. O kadar pahalı ki. Bir de Şimdi aktarma yerine 50krş düşüyor karttan. İyice rezil etmişler piyasayı. Hele şu öğrenci pasolarının sadece aldığın şehirde geçmesineyse çıldıracağım. Kendi mis gibi pasomla Ankara şöförlerine bu geçer mi diye sıkılarak soruyorum. Valla ailem Ankara'da diye de extra paso yaptırmakla da uğraşamam. bir paso 20 tl'ymiş. Tatiller için değmez. Bu noktada istanbul'u harbi taktir ediyorum. hem pasoları hem bilet paraları, hem aktarmaları çok ucuz. Aylık akbil de cabası.
Neyse harcı yatırmak için TEB'e gittim. Ayrıca bu vesileyle de Marmara'ya başka banka bulamadığı için teşekkür de ettim(!) O kadar az şubesi var ki bu bankanın. Olan şubelerinse doğru dürüst oturma yerleri bile yok. Hadi büyük şehirdekiler bir şekilde yatırıyorlar harçlarını ya küçük şehirdekiler ne yapsın. İstanbul'da gereksiz yere bir sürü sıraya girip öyle yatırıyorlarmış.
Öyle ya da böyle yatırdık harcı. Tek tesellim bu sene harçlara zam gelmemiş. Ah şu başkalarına bakıp da ilk üniversitemde harç kredisine başvuran kafama tüküreyim. Ne var öyle ya da böyle yatırıyormuşuz harçları işte. Şimdi işin yoksa mezun olduğunda harcını ödemeye çalış.Var ya bir atanayım, daha gelir giderlerim fazlalaşmadan bir çırpıda hepsini kapatmaya çalışacağım. Yok, borç bu bünyede arıza yapıyor. Ben arkadaşlarımdan aldıklarımı bile ödeyene kadar mide krampları geçiriyorum. Hem öyle kolay kolay borç da alamam ben. Aç gezerim, yürüyerek okula giderim daha iyi.
Bankadan çıktım güvenparka doğru yürümeye başladım. Fakat allahım o ne güzel bir kokudur öyle. Hertaraftan mis gibi simit kokuları yükseliyor. Farkettim de neredeyse iki ay oldu ben simit yemeyeli. En son kız kardeşim evlenmeden önce halam dışarıdan gelirken almıştı da o zaman burun kıvırıp yememiştim. Ama şimdi... Vallahi parfüm kokuları halt etmiş yanında. Ee, tabi onlardan satın alabilmek için para çıkartmak lazım çantadan. Biz de öyle yaptık, parayı çıkardık, alacağımızı aldık ama o da ne! Fermuar pörtlemesin mi? Allahım dedim "Son Ankara günlerim de böyle çanta tamir etmekle mi geçecekti?" Öyle de rahatına düşkünüm ki sırt çantasını tövbe elimde taşıyamam. Oturdum güvenparktaki bir duvarın üstüne, nasıl tamir ediyorum bir görseniz. Başıma güneş geçti, o kadar uğraştım, anlayın. Yalnız garip bir şey oldu. Aynı duvarın yanına gelen iki tane çevik kuvvet ellerinde bir kağıt, kendi aralarında konuşmaya başladılar. "Senin gelecek şu kadar kişin var, benim şu kadar. Arabalar ne zaman gelecek? Sen nasıl karşılayacaksın onları" daha bir ton strateji falan fıstık. Şu tamir edilecek çanta olmasaydı harbi merakıma yenilip takip ederdim onları, ne iş çeviriyor bunlar diye. Sonra da gelir izlenimlerimi bloga yazardım. Ne eğlenceli olurdu ama.
Zar zor tamir ettik çantayı. Koray mağazasından alınacak bir iki parça şeyim vardı. Tam güvenparkın karşısında. Bir koşu onları da alıp sakaryaya doğru devam ettim. Bir kaç kitapçı gezecektim. Orhan Pamuk'un yeni kitabı çıkmış yerinde inceleyip olaya el koyacacağız. Kitabın fiyatına baktım 25 tl. Höh, istanbul'a gitme arefesi alamam o kadar paraya. Öyle kitapçıdaki bir masaya oturdum. İçnden bir yazı seçip okudum. (Benim Türk Kütüphanem) Yine adamın okuduğu bir ton kitap ve azmi için ona sinir oldum. Kitabı yerine bıraktım, dışarı çıktım. Fakat bir hafiflik vardı sanki, ellerimde bir boşluk... Allah kahretsin az önce Koray'dan satın aldıklarımı kitapçıdaki masada unutmuşum. Hemen oraya geri döndüm. Oh! Neyseki hala bıraktığım yerdeymiş. Var ya unutulmuş eşya diye alsalardı oradan, içine baksalardı bir de... Yok yok, kesin isteyemezdim poşeti. Nasıl isteyim yerin dibine geçerdim.
Şimdi artık ne kaldı geriye. Tabiki Ankara'da en en en sevdiğim kitap kafeye gitmek. Orada saatlerce oturup kitapları karıştırmayı, muzlu milkshake içmeyi, yazılar yazmayı çok seviyorum. Arkadaşlarımla ya da yalnız olmak hiç farketmiyor. Yalnız başına orada oturmak hiç sıkmıyor insanı. Yok dayanamayacağım. Hemen reklamını (Kurtuba kitap kahve) yapacağım.
Şimdi orada oturacağım ama ne netbook'umu almışım yanıma, ne defterimi. Kurtuba'ya gitmeden önce kırtasiyeye uğradım. Kendime şöyle en güzel, en süslü... defter aldım demek isterdim aslında ama almadım. En basit, en ucuz, kareli, A5, tek ortalı bir ilk okul defteri aldım. Yok arkadaşım ben yazamıyorum öyle süslü defterlere. Yazım çirkin olduğundan belki de. Süslü defterler hediye edilince sinir olurum mesela. Yazamam ki ona. O öylece ya boş boş bekler ya da doğum gününü son dakikada hatırladığım bir arkadaşa hediye olur. (Laf aramızda kullanamadığım armağanları hediye ediyorum. Anneme göre hoş olmayan bir durum ya n'apayım beklesin mi öyle boş boş. Zira bir şeye değer vermek için kullanırım ben onu. Kullanamıyorsam değerini bilememişim demektir.) Neyse aldık defteri, gittik kitap kahveye oturduk. Fakat herşeyini neredeyse derste notları bile bilgisayarına tutacak olan ben, kalem tutmayı öyle yadırgadım ki anlatamam. Yazılarım zaten kargacık burgacık. Herhalde geri dönsem ben bile ne yazdığımı okuyamam. O kadar tarihe gömdüm onları yani. Ama olsun hiç yoktan iyidir.
Dönüşte sakarya caddesinde engelliler yararına kurulmuş olan standların yanına tamamen açıkta bir sahaf kurulmuş. Bilmiyorum belki de hep oradaydı ama uzun süredir Ankara'da olmayan olsa da çıkıp da ne var ne yok diye gezemeyen biri için yeni sayılır. Normalde sahaflardan pek hazzetmem. O da bir zaafım yüzünden aslında. Koltukları, masaları olan bir kitapçıda ya da kütüphanede eşelenirken ilgimi çeken kitapları alır oracıkta okumaya başlarım. O daracık dükkanlara tozlarıyla birlikte istiflenmiş kitaplarda eşelenirkense ilgimi çeken ne var ne yoksa satın alıyor, sonra da bütün paramı oralara döküyor, üstüne üstlükse zaten yer kalmayan kitaplığıma onları tıkıştırmak zorunda kalıyorum. Bundan dolayı sahafların sokağına bile uğramakta oldukça temkinliyim. Fakat bu sefer o kadar ortalıktaydı ki kitaplar o tarafa savrulmadan edemedim. Hemen de üç tane kitap alıverdim. Hiç samet ağaoğlu okumamıştım. bir tane onun öykü kitabını. Ve sonra tabiki aşklarımdan iki yazar "Anrde gide- isesbelle" ve Oscar willde nin hayatından bir kesit sunan biyografik bir roman "Peter Ackroyd- Oscar Wilde'nin Son Vasiyeti" Üç kitap 11 tl tutuyordu 10 lira olur dedi satıcı. Şimdi siz satıcı bir lira indirdi diye benim çok mutlu olmama gülersininiz. Ama ne bileyim çocuk gibi seviniyorum azıcık ucuza alınca kitapları. Marmara'yı kazandığımda annem elime İstanbul'daki devlet kütüphanelerinin adreslerinin yazılı olduğu bir liste tutuşturmuştu. "Kızım kitap alıp durma, koyacak yer kalmadı, kütüphane kullan." demeyi de ihmal etmemişti. Ehh, sanırım hala bu laf yüzünden kitap alırken hep bir tereddüt yaşıyorum içimde. (Az önce pahalı diye orhan Pamuk'un kitabını almamıştım değil mi? Ah ben yok muyum)
Evet bir gün de böylece bitti.
Not: Yazdıklarıma yorum geldiğinde deli gibi mutlu oluyorum. Siz de öyle misiniz? Ama bu aralar mutlu olmakla birlikte gelen yorumları cevaplayamıyorum. Ne bileyim basiretim bağlanıyor sanki, karşılığında yazacak hiç bir birşey bulamıyorum. Öyle bakıyorum melül melül, kuzu gibi.
Yorumları cevaplayamamak gizli depresyon belirtisini mi acep?
Ben de yoruma cevap gelince çok mutlu oluyorum. Ama bunu istekli yapmadığına çok sevindim. :) Hani şöyle ezilme hissi oluşuyordu çünkü...
YanıtlaSilYazı da süper olmuş. Ben de kitapçılara gidince almadan çıkmıyorum o yüzden epeydir kitapçılara uğramadım. Bir kütüphanem bile yok artık. Öff...
İyi gezmişsin :)
Başarılı bir eğitim öğretim yılı geçirmeni dilerim xD
ben de o sahaftan almıştım anayurt oteli'ni, çok ucuza veriyor. ve ben de yorum alınca acayip mutlu oluyorum, almazsam okunmuyorum hissine kapılıyorum :)
YanıtlaSilbende seni mutlu etmek için yazıyorum bu yorumu aslında:) kurtuba kitep evinin bende hastasıyım yalnız değilsin:)
YanıtlaSilkizilay nerde ?
YanıtlaSilistanbuldami yoksa ankaradami?
ankara da
YanıtlaSilAnkaranın simidi başkadır hiçbir yerde yoktur o tad. Kurtuba hele bambaşkadır. Sakaryadaki sahaftan Nietzsche'nin insanca pek insanca romanını almııştım iyidir o sahafçı muhabbet de ediyor :) Sırf bu yazıdan ötürü bile sevdim seni :)Bir de Koray'ı es geç bence loya daha iyi ne de olsa dipdibe sayılırlar onu da söyleyeyim dedim hem daha ucuz hem daha güzel :) Ankara'nın toplu taşıma fiyatları konusunda da çok haklısın İstanbulun adı çıkmış Ankara ulaşım fiyatlarını çok abartmış durumda.
YanıtlaSilBeter Böcek... Bayıldım! Ne hoş değil mi? Aynı sahaftan kitaplar almak aynı kızılay'da dolaşmak :)
YanıtlaSilben en çok oscar wıldenın hayatından kesıtı anlatan kıtab hakkındaki düşünceyı merak edıyorum,zaten buraya da o kıtap vasıtasıyla rastlantı icabı teşrif ettim :) yazı çok guzel ve dogal sanki karşımda konuşuyor gıbı dogal ve sıcak :)
YanıtlaSildoğruyu söylemek gerekirse kitap biraz depresif gidiyor. ama oldukça sürükleyici. elinden bırakamıyorsun. Peter Ackroyd iyi bir yazar zaten.
Silanladım oscar wilde'nın dıger kıtaplarını okunmuşsa daha anlaşılır.. adamın hayatı depresıf kı !! oyle buyuk bır yazar parasız bır otel odasında olsun , hapis yatsın..
YanıtlaSilhumanizm1... kesinlikle öbür eserleri okunmadan okunması biraz saçma oluyor. çağında kıymeti bilinememiş bir yazar...
YanıtlaSiloscar wılde herkesı etkelemeyebilir ama etkılerse tam etkıler :) çagında kimn kıymeti bılınmiş ki, hele onun gibi bırazda marjınalsa .
YanıtlaSilben hayatım boyu kitap okudum okumayınca da sıkıldım ama hiç mi kitap alma z insan,en son üniversitemin vakıf kitapevinden esra ceyhan'ın A'dan Z'ye kitabını almıştım sorsanız onu niye aldın,ucuzdu :) 3,5 tl. kitap almanın mantığı bana ters geldiğinden almadım galiba hiç,kütüphanelerde tonlarca bedava kitap var,neden alayım(kitap alma girişimlerine ünv.kitaplarını dahil etmiyoruz,onları hep mecburen aldık ).
YanıtlaSileslem... Bazen de nasıl oluyor biliyor musun? Kütüphaneden alıp okuduğun kitabı öyle beğeniyorsun ki, hemen gidip satın alıyorsun.
Silbelki de kitapları hayatlarına bir an dahil olduğum ziyaretler gibi düşündüğümden,hiç kitaplığımda olsun demedim,yalnız o değil de şimdi aklıma getirdin,bir ara naşide gökbudak'ın kitaplarına merak salmış ve çok sevmiştim,o derece ki okuyacak kitabı kalmamıştı yazarın,nette yeni çıkan bir kitabını(şelale'nin bez bebeği) görmüş ve onu satın almıştım çünkü okumayı sevdiğim bir kitaptı.senin seçimin hatıra olarak görmek,bendeyse : benim seçimim diye bir söz konusu bile oluşturamadım daha :D
YanıtlaSil