Sayfalar

20 Kasım 2010 Cumartesi

Bozüyük Bozüyük Dedikleri...

 Evet "Türkiye içinde gördüğümüz yerler" heybesine bir ilçe daha katmanın haklı huzurunu yaşıyoruz şu günlerde ve ben kanımda yeni yerler görme karıncalanmalarıyla dolanırken sizde aşağı da bizim Bozüyük maceramızı okuyun.

Bir kere bizim evde sabah erkenden bir yere gideceksek bu güne kadar asla tam vaktinde yola çıkamadık. Bu yüzden bir gün öncesinden dolmuşla on beş yirmi dakika sürecek tren garı için bir saat öncesinden yola çıkmalıyız dedim. Ee, biliyoruz yani huyumuzu. Haliyle yarım saat gecikmeli vardığımız durak sonrasında sabah sekiz trenine zor yetiştik. Allahtan valizimiz falan yoktu.

Bu aralar tcdd'yi gerçekten taktir ediyorum. Boğaziçi ekspresin vagonlarını yenilemişler, öyle rahat bir yolculuk yaptık ki sormayın. Bir kere annemi çok rahatsız eden takır tukur ray sesleri oldukça izole edilmişti ki bu beni ektra rahatlattı. Zira annemin rahatını yolculukta nedense daha fazla düşünüyorum. Ay, sormayın bir de genelde yolcuların yoğun olmadığı günlerde tren pek Ankara garında dolmaz, neredeyse boş çıkar, sincan ve polatlı'da adamakıllı dolar. Haliyle annemin "Hih, hiç kimse yok trende, başımıza bir iş gelmese bari." söylemlerine maruz kaldık. Neyse ki kendisi fazla abartamadan sincan garına varmış olduk.

Tren'de bir de yabancı bir gezgin vardi. Kucağında küçücük köpeği, bacağında eskiden rengi uçuk mavi olduğunu sandığımız, yırtık, kirden yer yer kapkara olmuş bir kot, sırtında pejmurde kırmızı ince bir mont ve kocaman, koskocaman, devasa bir sırt çantası. Bilet kontrolcüsü bu kısacık saçlı, yağlı kirli sakallı, cılız gezginin yanına yaklaştığında bir türlü anlaşamadılar. Adam türkçe bilmiyormuş, bileti de yokmuş. En son vagonun içine hitap edip "Yav, ingilizce bilen bir yok mu, bana yardım etsin de şu adamın derdi neymiş anlayalım." dedi de bizim önümüzdeki kız kalkıp biletçiyle gezgin önde o arkada ön taraftaki numarasız vagona geçtiler. Kız uzun süre dönmedi sanıyordum ya meğer ben uykuya dalmışım. Uyandığımda annemler kızın dediklerini bana anlattılar. Adamın bileti yokmuş fakat para da vermiyormuş. Ee, o zaman in demişler, inmem diye tutturmuş. Polis çağırırız demişler , polisle bir problemim yok ama bu trenden inmem allah inmem demiş, yerinden kıpırdamamış. Açıkçası aman diye geçmiştim bu olayın üzerinden ya Bozüyük'ten trene tekrar bineceğimiz zaman adamı garda tekrar görmünce işler değişti tabi. Kardeşimle dayanamadık adamın yan tarafındaki banka oturduk. Elinde koskocaman bir kitap, bacak bacak üstüne atmış, köpek yine kucağında bir yandan birasını içiyor bir yandan kitabını okuyor. Kimselere de bakmıyor. Kardeşimle uzun dakikalar ürettiğimiz fikirlere göre, biletsiz bine bine Bozüyük'e kadar gelmiş, harhalde şimdi de İstanbul'a devam edecek başka bir tren bekliyor. Zira geri dönecek olsaydı bizimle birlikte Ankara trenine binerdi. Bilmiyorum, belki de İstanbul'daki uçağına ulaşmaya çalışıyordur.

..........

Bozüyük'e indiğimizde saat bire geliyordu ve treni kaçıracağız diye kahvaltı da edemediğimizden trendeki bisküvileri saymazsak midemiz bomboştu. Gardan çıkar çıkmaz gözümüz hemen yemek yenecek yerleri taramaya başladı. Ben köfte yemeğe oturalım dediysem de tavuk dönercide karar kıldık. Böylece Bilecik il sınırları içerisinde Denizli Kokoreç'te sandiviçlerimiz yedik, ayranlarımızı içtik.

İlçe'yi maalesef sadece merkez olarak gezebildik. Zira annemin "gidelim hemen dönelim" mantığıyla aldığımız dönüş bileti akşam altıdaydı ve bir yere gitsek kesin kaçırırdık treni. Yakın olan mesire yerineyse bayram nedeniyle dolmuşlar çalışmadığı için gidemedik, yani biraz kısa ve boş bir gezi oldu. Fakat yine de ben bozüyük' ü çok sevdim. Hatta Kpss'de oradaki okulları da tercih etmeyi planlıyorum.

İlçe'de tek tarihi yapı diyebileceğimiz şey Mimar Sinan'ın eseri Kasımpaşa cami. Küçücük ama oldukça muhteşem bir yapı. İçine girince tavandaki işlemeler insanı fena halde cezbediyor. Bence sırf orayı görmek için bile gidilir oraya. Cami'ye sırtınız verdiğinizde sol tarafında muhtemelen eskiden aynı avlu içinde olan tek katlı uzun üçgen çatılı, tuğla bir yapı daha var. Bir kaç tane kapısı olan bu yapıda gasilhane, aşevi, ve okuma yeri diye yazan tabelalar vardı. Bize okuma yeri ve gasilhanenin yan yana olması hakikaten çok garip geldi ama. Ne yalan söyleyeyim güldük bayağı. Bu arada demeden geçmeyim, caminin sağ tarafında ise "Celalettin Köklü parkı" var. Çay bahçesi de diyebileceğimiz bu yerin hiç bir esprisi yok açıkçası. Yine sizi etkilemiş olmamayım ama orayı hiç beğenmedik.

Bozüyük'ün merkezinde bir kaç tane cadde olsa'da işlek, insanların piyasa yaptığı sadece tek bir cadde var. Belki de bayram nedeniyle oldukça'da kalabalık bir yer. Kafeteryalar, pastaneler, bakkallar, değişik alanda dükkanlar, daha neler neler. Caddenin bir tarafında kenarda içe doğru uzanan bir pazar yeri'de var. Bir ara orada gezeken canlı müzik yapan bir cafe'ye bile rastladık. Söyleyen kişinin sesi öyle yumuşak ve zarif bir biçimde caddeye taşıyordu ki sesi takip ede ede bulduk orayı. Üç dört katlı papatya cafe adında bir yermiş. Annem İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa gibi şehirlerden başka pek bir yere gitmediği için Bozüyük'te böyle bir yer olacağına hakikaten çok şaşırdı. Ama işte insan bilmeyince hep başka yerleri hep köy gibi sanıyor. Neyse, müziğin izini sürerek bulduğumuz papatya cafe'de şifa niyetine bir tane bile oturacak masa olmadığından oturup da kadife sesli solistin sanatından maalesef istifade edemedik. Orada bizim gibi oturamayıp geri inen gençler de vardı bir sürü. Bunlardan bir grup kız kendi aralarında konuşurken "Ben diyorum size, Bozüyük'te hayat yok. Ondan her fırsatını bulduğumda Eskişehir'e kaçıyorum ya." dedi. (Eskişehir Bozüyük'e minibüsle sadece 45 dk uzaklıkta.) Canlı müzik yapan bir yerden çıkarken bunu söylemesi hakikaten manidar değil mi? Neyse oradan çıktık karşıda "İnci Coffee Eat" cafeye oturduk. Dışarıdan küçücük bir yer gibi dururken içeriden İstanbul'daki emsalleri kadar rahat, şirin, modern bir yerle karşılaştık. Üstüne üstlük bir o kadar da ucuz, garsonlar da oldukça saygılı. Bozüyük'e giderseniz dinlemek ve yemek yemek için mutlaka oraya gidin derim. Yalnız dikkat, Türk kahvesi bir felaket ama çayları oldukça iyi.

Bozüyük halkı sınırlı izlenimlerime göre oldukça saygılı ve seviyeli. Sokakta dolaşan grup grup gençlerden çıkardık bunu. Herkes kendi halinde geziyor. Etrafta taşkınlık yapan, çevreyi rahatsız eden kimse yok. Yalnız hakkaten ne kadar çok genç nüfüs varmış orada. Dışarıda şifa niyetine doğru dürüst bir iki tane yaşlı göremedik desek yeridir.

Evet, Bozüyük'de böyle bir yerdi işte. Gidin görün derim, benden söylemesi.

Not. Bir sonraki yazımı artık İstanbul'dan yazmış olurum. Bu gece Fatih Ekspresle İstanbul'a gidiyorum. (Evet bu sefer doğu ekspresi değil malesef. Çünkü annem "bir sefer de düzgün bir trenle git" dediği için Anadolu ekprese dahi binmeme izin vermedi. Buna kaldık. Neyse Allah'tan her bilet aldığımda ona neyle geldiğimi söylemiyorum.)

2 yorum:

  1. Ekibimiz Casper servisleri olarak paylaşımlarınızı çok beğendik. Bloğunuzda başarılar dileriz

    YanıtlaSil
  2. Bozüyüku seven tek insan (bozyuklu:))

    YanıtlaSil

Yorum alın, yorum yapın. Bloglara can verin.