Sayfalar

8 Ağustos 2010 Pazar

Isparta ya bir iki...

Salı-cuma arası Isparta köylerinde fink atarken cumartesi sabahından beri yine Ankara'daki köşemde pineklemekteyim.

Şimdi benim Isparta'la alakalı bir şeyler yazmam gerek değil mi? Yok be anam babam öyle şuraya gittik, burada şöyle yemek yedik falan yazamıyorum. Yazmaya çalıştım ya kayıt bölümüne fazladan bir sürü taslak armağan etmekten başka bir şeye yaramadı bu girişimlerim.

Şehirde gezecek 3 saatimiz vardı sadece. Nereye gitsek nereye gitsek diye düşünürken önce şehir müzesine gidelim bari dedik. en azından şehirle alakalı şeyleri toptan görürüz. Bindik bir otobüse, dedik "Bizi şehir müzesinde indirir misiniz?" Şöför önce anlamadı sonra "ha, müzeye mi gideceksiniz?" deyip bizi bir durakta indirdi. İndikten sonra yürürken kime şehir müzesi desek "ha, müze mi?" diye tepki veriyorlardı. dedim herhalde bir tane müze var ondan böyle tepki veriyorlar. Bir de müzeye vardıydık binanın başında kabak gibi kocaman MÜZE den başka başka birşey yok. Bir HAAAA koyvermişim o anda sormayın.

Maalesef müze biraz küçük olduğundan bir sürü fotoğraf çekip oyalandığımız halde içeride sadece 40 dk geçirmişiz. Bundan sonra nereye gitsek derken, anneme allem kallem aldırdığım 3G modemi çıkarıp internete bakmak aklımıza geldi. Karaağaç mahallesinde bir ören yeri varmış. Yani aslında yokmuş da biz o heyecenla mahallenin adını okuduk ya hemen ören yeri orada sanıp çevreyi soruşturmaya başladık. Kime sorduysak bırakın ören yerini ören ne demek diye bize soruyorlardı, ta ki o kasap'a rastlayana kadar. Kasap tam bir kültür kumkuması. "Ören yeriiii, orası eski şehir kalıntısı gibi büyük bir yer olmuyor mu?" deyip "burada yok." dedi kendinden emin. Biz de hemen geri bilgisayarı açtık hakikaten de yokmuş, Sadece bir zamanlar burada eski mezarlar çıkmış o kadar. Kasap, "Tabi canım olsa bilmez miydim" bakışı atıp "valla buraya en yakın ören şu kadar kilometre uzaklıkta, siz illaki gezecekseniz damgacı sokağa gidin orası da tarihi sokak." diye bizi yönlendiriverdi şıppadanak. Allahım manzarayı görecektiniz adam bir yandan et doğruyor, bir yandan da bize başka bir harabeyi saggarasos'u anlatıyordu. Bir de öyle pratik yol tarifleri vardı ki "köy garajana gittin mi sor orayı, bin arabaya, seni önünde indirirler. Tabi biz adamın dediklerinden sadece damgacı sokağa gidebildik. Öğlen Ankara'ya dönmemiz gerkiyordu. Ama bir daha tam anlamıyla Isparta'yı gezmeye geldiğimizde o kasaba bir daha gideceğiz. Adam ıspartanın resmi turizm sayfasından bile daha çok tarihi yer biliyor.  

Sora sora damgacı sokağı zor bulduk fakat. Zira kasaptan başka kimse oranın tam olarak neresi olduğunu bilmiyormuş. Biz de "tarihi evler varmış o sokakta diyorduk" da ondan sonra bir "haaa" çekiyorlardı. (şimdi eleştirdiğimi falan düşünmeyin onları, genelde bir çok kimse kendi memleketine karşı ilgisizdir.) Damgacı sokakta meğer bir de bir sanat evi varmış. Böylelike Isparta'nın göbeğinde bir de modern sanat sergisi gezip son dakikada otobüse yetişip Ankara'ya geldik. Sanat evinde köyde mahvolmuş kirli ayakkabılarım ve beyaz kotumla bir de feetfirst çektim, artık idare edin. Köy acemisi ben kırsala neyle gideceğimi bilememişim.



2 yorum:

Yorum alın, yorum yapın. Bloglara can verin.