Sayfalar

16 Ağustos 2010 Pazartesi

Dur Nereye Gidiyorsun?

Birinci üniversite hayatımın içine edildikten sonra, ikinci üniversitemi İstanbul'da okuyacaktım ya bu sefer hiç bir şeyi kaçırmamam lazımdı. Bunun için daha İstanbul'a geldiğimin ikinci günü şehri keşfetmek için yollara vurdum kendimi.

Şu İstanbul'u gezeceksem köprüden geçmeden olmazdı. Hemen, bu müthiş fikrimden sarhoş, otobüs durağına doğru yollandım. Köprü yazan otobüslerden birine atlayıverdim. Hayret nedense çift yerine tek bilet kestiler bana. Sanırım yeniyim ya kıyak geçmiş olacak muavin. (Zaten muavinler de her yeni adamı bir ayırt eder ki sorma.) 

Yol uzuyor, yolcular inip biniyor, İstanbul'un derinliklerine doğru iniyordu otobüs. Sonra deniz kenarından geçmeye başladık. Hah! Herhalde birazdan gireceğiz köprüye dedim. Yok girmedik, deniz bitti, başka bir deniz başladı. Dedim bu sefer gireceğiz köprüye. Yok yine girmedi. Ama hala maneviyatım, otobüs şoförüne güvenim sapasağlam. Sayın şoförümüz, güzel insan. biz değerli yolcularını elbet karşıya geçirecekti.

Kırkbeş dakika, bir saat oldu yok, yok, yok. Hala ayaklarımızın yerden kesildiği yok. İlk bindiğim duraktaki yolcuların üstüne kaç tane yeni yolcu indi, bindi. Ben demirbaş, bir türlü inemiyorum. Artık yolcular azalmaya azalmaya azalmaya başladı, ta ki otobüste ben ve çingene tipli üç dört delikanlı kalana kadar.

Ulan haberlerde hep köprünün sıkışık olduğundan, otobüslerin kalabalık olduğundan bahsetmezler miydi? Yoksaaa... (Salak! Sonunda anladın!)

Laaaan, nereye gidiyorum ben! Kalbim de atmaya başladı mı gene. dım tıs dım tıs dım tıs. Yok hatırla hatırla, ne yazıyordu otobüste. Hah! Alemdağ - Topkapı. Alemdağ neresiydi yav?

"Alemdağ'da Var Bir Yılan"  (Sait Faik, çekil bi kenara düşünüyorum yahu.) 

Aaa, yazar ıssız bir yer olarak bahsetmiyor muydu oradan, yoksa ben mi öyle hatırlıyorum. Yok canım öykü yazılalı kaç yıl olmuş, hem ben karşıya geçiyorum. Bok karşıya geçiyorsun, bu kadar adamla karşıya mı geçilir? Ahanda yoksa Alemdağ çingenelerin Anadolu durağı mıydı?

Ben böyle iç muhasebe yapmaya devam edeyim, otobüs ilerledi, ilerledi, ilerledi, yollar iyice ıssızlaştı. 

Tamam sakin ol! Şimdi karşısında da durak olan bir yer bul ve in.

Ve en sonunda öyle bir yer buldum ve indim. İndiğim yerde gecekondudan bozma, meydana havadan kondurulmuş gibi duran bir bakkal ve yanında durup gazoz içen iki bıçkın bebeden başka kimse yoktu. Etraf ıssız, ormanlık, yeşillik, ot, çöp, böcek. Nasıl üç buçuk atıyordum ama. 

Tamam geçecek, bitecek! 

Kuyruğumu diktim, burnumu havaya kaldırdım. 
"Heheyt! Ben buraları avcumun içi gibi biliyorum oğlum! Yaklaşmayın yakarım!" duruşu ve Hazırım!
Sonra yavaş ve emin adımlarla karşıya geçtim ve otobüs bir dakikaya kalmadan hemen geldi.

........

Olayın Özeti: 

Ohhh! Allah'ım Allah'ım Allah'ım! Sen ne büyüksün Allah'ım. Beni buralardan kurtardın ya şükürler olsun sana Allah'ım.

rsm

6 yorum:

  1. yazı çok eğlenceli ama biniş yeri neresiydi onu çıkaramadım ben? :)

    YanıtlaSil
  2. ümraniye dolayları 522 otobüsü

    YanıtlaSil
  3. amaaan valla şimdi hatırladım da doğrusu gittiğim yeri o can havliyle alemdağ sanmış bile olabilirim.

    YanıtlaSil
  4. o otobüse benim de binmişliğim vardır, topkapıdan.

    ters yön kabusu olmuş sizinki :)

    YanıtlaSil
  5. heh işte buldum bahsettiğin yazını, bu olsa gerek,

    otobüs, minibüs, dolmuş vs yazıları, hikayeleri bana çok eğlenceli geliyo. çok tatlı bi adrenalin hali var.

    macera yaşamak bi otobüs kadar yakın, okurken çok keyif aldım :)

    YanıtlaSil
  6. çok teşekkür ederim. benğendiğine sevindim:)

    YanıtlaSil

Yorum alın, yorum yapın. Bloglara can verin.